beyaz sayfa
''Yani bu bir ayda benden hep haberin vardı. Hep takip ettin.'' İçime nedensizce bir hüzün kapladığında düşen suratımı fark etmişlerdi. Kafasını sallayarak beni onayladığında ortamı derin bir sessizlik kapladı.
Neden bir kere karşıma çıkmadı ki? Aslında çıkmıştı?
''Ama o zaman ne-''
''Neden tekrar yüz yüze gelip konuşmak istedim? Bu dimi?'' Bu sefer ben onu kafamla onayladığımda başı bu gece ilk defa düşmüştü, oturduğu yere bakarken konuşmaya devam etti.
''O zaman aslında biraz sinirliydim. Haberin yayılmasından sonra baban benimle konuştu, senin İspanya'ya gitmek istediğin hakkında falan. Bu yüzden benimle konuşmadığını sandım. Tabi bunlarda yalanmış. Ben de haksızım, orada dediklerimin hiçbiri doğru değildi Laurel. Yemin ederim değildi, kafamın içindekileri bir görseydin anlardın.'' Gözlerim onu dinlerken dolduğunda bana o gece hissettirdikleri aklıma geldi. Ben hayatımda hiç bu kadar değersiz hissettirilmemiştim.
Bahçede sadece yaprakların hışırtısı kaldığında titrek bir nefes verdim. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum.
Hissedeceğim duygular her şeyi daha da karmaşıklaştırıyordu. İyi mi olmalıydım, halime üzülmeli miydim yoksa böyle bir insanla yıllarımı geçirdiğim için kendimden nefret mi etmeliydim?
Kör gibi hissettim kendim. Hiçbir şeyi görememiştim, hiçbir şeyi fark etmemiştim ve hayatımla ilgili kararları başkası almaya devam etmişti.
Nefesim içime kaçarken dolan gözlerimden yaşlar boşalıyordu. Kafam onlara dönük değilken hızlıca ayağa kalktım, gitmeye yeltenmişken Mauro'nun sesiyle durmak zorunda kaldım.
"Nereye?"
Bir soru ne kadar ağır gelebilirdi? Tek kelime.
Cevabı olmayan bir soru gözyaşlarımı hızlandırdığında olduğum yerde kalakalmıştım.
Arkamdan gelen adımları duydum. Gözyaşlarım boynuma doğru süzülürken gözlerimi yummuştum, bu sırada arkamdaki beden önüme gelmişti.
Yanaklarımdaki ıslaklığı parmaklar sildiğinde yerine yenilerinin eklenmesi saniye sürmüştü. Mauro ensemden tutup kendine çektiğinde kafamı ona yaslayarak ağlamamı serbest bırakmıştım.
Oturduğumuz yerden gelen sesle Barış'ın da ayaklandığını anladım. Yanımızdan geçerken Mauro'nun omzuna vurarak bir şekilde veda etmişti.
Tüm gece ikisi konuşmuş, ben dinlemiştim. Bir anda gelen gerçeklerin yüküyle karşılaşmanın bana iyi gelmeyeceğini biliyorlardı. Her şeyi alıştıra alıştıra söylemelerine rağmen bir yapboz gibi olanları birleştirdiğimde zaten sağlam olmayan duygularım kalbimde düğüm oluşturmuştu.
Kalbine yaslı kafamı okşarken beni susturmaya çalışmıyordu. Bu yüzden içim çıkana kadar ağladım. Ondan ayrı kaldığım günler için, babamla geçirdiğim günler için, niyetinin kötü olduğunu düşündüğüm için...
Kendimi de suçluyordum. Hiçbirini göremeyecek kadar kör ve aptal hissetmeye başlamıştım. Çevremde bu kadar olay dönmüştü ve söylemeyip hayatımdan çıksalar ruhum bile duymayacaktı.
mauro'dan
Sakinleşmesi ile kafasını göğsümden kaldırdı. Göz göze geldiğimizde yüzünün her yerini inceledim, ezberimde olmasına rağmen. Kızarmış burnu, şişmiş göz kapakları, parıldayan irisleri ve en iyisi elaları...
Bu kadar şeyi kaldırabilecek olması onun sandığının aksine güçlü olduğunu gösterirdi. O, kendisine güvense istediğini yapabilecek, kendi ayakları üzerinde durabilecek bir kızdı. Bunu yapabilirdi ama o imkansız sanıyordu.
Onu daha fazla soğukta bekletmemek için bahçe kapısından eve doğru yürüttüğümde sadece yaptıklarımı takip etti. Ağzından hiçbir kelime çıkmadı, hiç konuşmadı. Bu hali yüzünden içten içe kendimi suçlarken onu odama çıkardım. Önce banyoya yürütüp güzelce yüzünü yıkadım.
Yatağın yanına geldiğimizde o oturmak istememişti. Bunu fark edince zorlamadım, tam önünde durup gözlerini inceledim. Ne istediğini, neye ihtiyacı olduğunu kavrayabilmek için.
"Ben sandım ki beni kullanıp bıraktın." Sesi titriyordu.
"Kapında bekledim, gelmedin. Sonra haberleri gördüm." Burnunu çektiğinde benimde içimde bir yerler sızlıyordu.
"Ben aptal gibi beni kandırdığını sandım, beni kullanıp attın sandım, o kadını seviyorsun sandım." Ağlarken kendini suçlamasını sadece izliyordum. Elleri kafasına gittiğinde gözlerimle onu kontrol etmeye devam ettim. Hiçbir eylemini engellemedim, vursa hakkıydı.
"Sandım ki ben gerçekten sana çocuğum. Olamayız dedim, imkansızmışız dedim kendi kafamda kurup durdum bir kere gözümü açıp etrafıma bakmadım ben."
Hıçkırıkları şiddetlenince ellerinin kontrolünü kaybediyordu. Kendine zarar vermemesi için bileklerinden onu tuttuğumda bağırarak haykırmalarına devam etti.
"Neden tutuyorsun? Haksız mıyım, desene bir şey ha? Aptalın teki-"
"Tamam, yeter. Tamam." Kendini suçlamaları sinirimi bozduğunda ona sıkıca sarıldım. İkimizde kafamızı boyun girintimizde tutarken gözümden damlayan yaşlar tişörtüne damlamıştı.
"Şşş tamam, sakin ol. Hiçbiri ama hiçbiri senin suçun değil. Şu an böyle düşünmen çok normal ama ne olur, yalvarırım sadece uyuyalım tamam mı?" Onunla ilk defa böyle konuşmuştum. Bunu fark edince sakinleşmeye başladı.
Bir anda geri çekilmesiyle boşlukta kaldım, elleri yanaklarıma gidip gözyaşlarımı sildi.
"Tamam, sen de ağlama ama. Çok kötü hissediyorum."
"Tamam, tamam ağlamadım." Burnumu çektiğimde onun için duygularımı bastırdım. Ağladığımı fark etmesi bile beni şaşırtmaya yetmişti.
Benim her halimi fark etmeye başladığını kavramıştım. 30 yaşında adam olmama rağmen benim içimi böyle okuyan biri olmamıştı. Benim için çok, çok özeldi. Keşke dedim birde benim gözümden görse kendini, nasıl ölüp bittiğimi anlasa.
Elleri yanaklarımdan düşmeyince alınlarımızı birleştirdim. Gözlerim onun gözlerinin kapandığını görünce aynısını yaptı. Zaten onun elaları kapalıysa benimkilerin açık olmasının bir anlamı yoktu.
Birkaç saniye sonra dudaklarıma bıraktığı öpücüğe karşılık verdim. Tenlerimiz kısa bir süre hasret giderdiğinde içimdeki yangın sönüyordu.
"Öp beni, sönene kadar öp."
___________________________________________
kısa oldu, olsun
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nautical | mauro icardi
Fanfiction''söylesene, hangi deniz hapsoldu gözlerine?'' nautical: deniz