Bugün denize kaçıncı bakışım bilmiyorum, kaçıncı kez camı açıp derin nefes alarak ciğerlerimi havayla doldurdum, hiç saymadım. Ama kaçıncı defa olursa olsun içim rahat etmiyor. Felix ile Min Ho şu an o aptal motorların üstünde son gaz yarışırken biz burada bulaşık yıkıyorduk ve benim içimde bir sıkıntı vardı.
Kendimle ilgili en nefret ettiğim şeylerden biri buydu. İçimdeki sıkıntıyı gerçekten bir şey olup olmadığını görmeden atamıyordum, kendi kendimi teselli edemiyordum. İlla gidip görmek zorundayım iyi olduklarını.
Saatler 16.09'u gösterirken bugün akşam yedide çıkacağımızı söyleyen Dohyun amca yüzünden gidip erken çıkmak için izin alamıyordum. Çünkü asıl mesaimiz sekiz buçukta bitiyordu ama sırf ilk günümüz diye bize böyle bir iyilik yapmıştı, şimdi nasıl gidip daha erken çıkacağımı söyleyebilirim ki?
Dohyun amca, torunun adını verdiği Shining Luna kafeyi karısı Hye teyze ile birlikte işletiyordu. Yıllar önce daha lise son sınıfken harçlığımızı çıkarmak için Jisung ile orada burada çalıştığımız günlerden birinde, işten erken çıkıp sahilde yürüyüş yaparken bulmuştuk burayı. O zamanlar da popüler bir yerdi ama şimdi çok daha fazla müşterisi var. Biz iki zavallı liseliyi boş boş sahil kenarında otururken gören Dohyun amca bize sandviç ve kahve getirmişti. Hayat hikayemizi bilen sayılı insanlardandı.
O günden beri benim için önemli insanlardan biri haline gelmişti. Ne zaman çalışmak zorunda olsam, ilk buraya gelirdim ve yaşlı çift beni de ekibi de seve seve kabul ederlerdi. Zaten zor yetişiyorlardı müşterilere. Son dört yılda iyice popüler hale gelince kafe baştan aşağı restore edilmiş, iki katlı lüks bir yer haline gelmişti. Mavi renklerden oluşuyordu, masa ve sandalyeler beyaz ahşaptı. Her yerde balık, dümen, yunus ve çapa motifleri vardı.
Böyle bir yerde çalışma şansı bulmuşken onları hayal kırıklığına uğratmak, ilk günden izin almak istemiyordum. Zaten üç kere işe girip çıkmışım, yeterince şansımı zorlamıştım. Tabii bu bana göre böyleydi, onlar her zaman çok iyiydiler ve şimdi söylesem bile kötü karşılamazlar. Ama benim bunu yapmaya pek yüzüm yok.
Son gelen bulaşıkları da yıkamaya başladığımda Ryujin de kollarını sıvayıp bana yardım etmek için yanıma gelince kaşlarımı çatarak ona baktım, "Sen sipariş almayacak mısın?"
"Luna'nın doğum günüymüş, Hye teyze bulaşıkları halledip çıkabilirsiniz dedi. Erken kapatacaklar bugün, doğum gününü burada kutlayacaklarmış."
Aman Tanrım! Teşekkür ederim!!
Biricik Shin Luna, iyi ki bugün doğmuşsun!
Sevinçten köpüklü ellerimle Ryujin'e sarıldım kendimi tutamayıp.
"Kızım deterjan mı yuttun sen? Ne oluyor?"
Normalde erken çıkıp çıkmamayı umursamadığımı, işten kaytaracak biri olmadığımı bilen Ryujin için bu tepkilerim hiç beklenmedikti.
Geri çekilip yüzüne baktım, "Aklım sabahtan beri Min Ho ile Felix'te. İçimde bir sıkıntı var, gidip bir sorun olmadığını bizzat görmem lazım. Nasıl izin alıp çıkarım diye düşünüyordum, canım Luna'm imdadıma yetişti!"
Biraz duraksadı ve sonra sırıttı, "Aklın Min Ho'da mı yoksa Felix'te mi? Hayır yani ben daha önce hiç Min Ho için bu kadar endişe ettiğini görmedim de. Yarış yüzünden korkar ama onu evde beklerdik."
Ne ima ettiğini anladığım için gözlerimi kıstım, "Seni bulaşık deterjanı ile boğmamı ister misin?"
"Hayır. Hadi hemen yıkayıp çıkalım~" dedi şakıyan sesiyle. İyi, benimle ters düşmemesi gerektiğini biliyordu en azından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bad Ideas | Lee Felix
Fanfiction+15 "Sorgusuz sualsiz birine güvenmek istiyorsan, aynaya bak. Çünkü bu hayatta bir tek kendine güvenebilirsin; tabii eğer kendini de kandırmıyorsan..." 22.03.2024 ©adoyyakli