"Sizce uyandırmalı mıyız?"
"Uyandırmayalım ya, baksanıza ne kadar tatlılar!"
"Ne tatlısı lan? Arkadaşınız ahtapot gibi sarılmış kızcağızıma! Abel uyanık olsa bu durumdan hiç hoşlanmazdı kardeşim."
"Jisung farkında mısın onların çocuğu olacak, sence durum sarılmaktan rahatsız olma aşamasını çoktan geçmedi mi?"
"O zaman başka şimdi başka! Ben uyandırıyorum."
Aslında uyanıktım, yaklaşık beş dakikadır falan. Ama Felix'in bana sımsıkı sarılmış bir vaziyette uyuyor olması ve diğerlerinin bizi böyle görüp tepemizde konuşmaya devam etmeleri yüzünden uyuyor numarası yapıyordum. Jeong In bizi tatlı bulup uyandırmamak konusunda diretirken Jisung beni Felix'in kollarından kurtarma taraftarıydı ama ona da Seungmin engel oluyordu.
Seungmin'in kurduğu sarılmaktan rahatsız olma aşamasını çoktan geçmek cümlesi beni utançtan yerin dibine sokarken gözlerimi kesinlikle açmamaya karar verdim. Bu üç şapşal daha fazla saçmalamayıp gitseler olmaz mıydı?
"Jisung dur be oğlum! Bak, onları bir daha böyle göremeyiz belki; bu anı bölme sen de. Bırak uyanınca ilk önce birbirlerini görsünler."
Jisung'ın da Felix'e tepkili olduğunu biliyorum ama benim kadar sert ve net değildi, bu yüzden Seungmin'in sözünü dinlemeyi tercih etmiş ve birlikte odadan çıkmışlardı. Tek gözümü açarak gerçekten gidip gitmediklerini kontrol ettim, neyse ki gitmişlerdi. Yanımda huzurla uyuyan yüze baktım.
Uyurken öylesine saf, öylesine mükemmel görünüyordu ki saatlerce bu şekilde kalıp onu izleyebilirdim. Yüzüne bakmaya devam ettikçe gerçeklerle bir kez daha yüzleşiyordum. O Seoul Emniyet Amiri Lee Yongbok idi ve benim ondan çocuğum olacaktı. Üstelik artık aramızda eskisi gibi bir aşk yoktu bile. Belki o Yongbok değil de gerçekten Felix olsaydı o zaman hayatım mükemmel olurdu.
Sevdiğim adamdan çocuğumun olması beni hayata daha sıkı bağlardı. Şimdi ise karşımdaki kişi, beni kandırdığı için delicesine öfke duyduğum biriydi.
Kendimi inandırmak için inkar ettiğim bir şey vardı; onu hala sevdiğim.
Ama bunu asla kabul etmeyecektim, edersem zaten iyi olmayan hayatımın onun yüzünden iyice mahvolduğunu unuturum. Bana yaşattıklarını unuturum, arkadaşlarıma yaşattıklarını unuturum, parmaklıkların önünden bize nasıl baktığını unuturum. Unutmak istemiyorum; beni bu denli mahveden birisini unutmak istemiyorum. Felix'i severken Yongbok'u ondan ayrı tutmaya devam edeceğim, her zaman.
Ve ona olan sevgim hiçbir şeyi unutturamazdı. Unutturmamalıydı.
Felix uykudayken derin bir iç çekip belime iyice sarılırken başını saçlarımın arasına gömdü. Kafamı biraz geri çektim yüzünü görmek için. Çok huzurlu uyuyordu, ben ne kadar huzursuzsam o, o kadar huzurluydu.
Belimi saran kolunu tutup kaldırmaya çalıştım ama kıpırdamadı bile.
"Bu nasıl derin bir uyku ya..." diye söylendim sessizce, top patlasa uyanmaz derler ya hani aynı o biçim.
Biraz daha uğraştıktan sonra kolunu gevşetmesinin de yardımı ile ondan uzaklaşıp derin bir nefes aldım. Sözde beş dakika uzanıp gidecekti, sabahı etmiştik sarmaş dolaş bir vaziyette.
Oturur pozisyona geçip sırtımı duvara yasladım ve onu izleme işine biraz da bu şekilde devam ettim. Şimdi benim yerime yastığa sarılıyordu ve gayet rahat uyuyordu. Salak...
Sessizce iç çektim. Onunla eski günlere dönmek için neleri vermezdim ki? En azından o günlerde birlikte uyuduğumuzda ben de huzurlu hissediyordum. Bakışları çok özel hissettiriyordu, dokunuşları... Ufacık bir güzel sözüyle ayaklarım yerden kesiliyordu. Şimdi hale bak; yan yana ama apayrıyız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bad Ideas | Lee Felix
Fanfiction+15 "Sorgusuz sualsiz birine güvenmek istiyorsan, aynaya bak. Çünkü bu hayatta bir tek kendine güvenebilirsin; tabii eğer kendini de kandırmıyorsan..." 22.03.2024 ©adoyyakli