'SARHOŞ'

54 12 14
                                    

2 gün sonra:

Ayazla yaşadığımız tatil macerasından döneli tam tamına iki gün olmuştu.
Ayaz'da büyük bir değişiklik vardı. Sanki o eski katı, emrivaki olan yüzbaşı gitmiş yerine daha yumuşak, anlayışlı ve kibar birisi gelmişti.

Bu iki günde kuzeyle de pek konuşmamıştım. Nehir her gün beni görmeye gelmişti ve bugün de anlaştığımız gibi nehirle buluşacaktık.

Yataktan gerinerek kalktım. Bugün hava oldukça güzeldi, günümün de böyle güzel olmasını umuyordum.

Üstüme beyaz tişört, altıma da mavi kot pantolonumu geçirip odadan çıktım. Odamın hemen karşısında Ayaz'ın odası vardı. Nedeni bilinmez bir anda odasını değiştirmek istemiş ve benim karşı odama taşınmıştı. Her sabah uyanır uyanmaz Ayaz'ı görüyordum.
Yine o sabahlardan olsa gerek odamdan çıktığım gibi karşımda Ayaz'ı gördüm.

Üstünde benimki gibi beyaz bir tişört, altında ise buna zıt siyah eşofman vardı. Omzuna astığı havlusuyla oldukça cool görüntüsü vardı.

"Günaydın doktor hanım." Diyerek kocaman sırıttı. O gülüşünü öpmek istiyordum -ki bunu asla yapmicam.

"Günaydın yüzbaşı'm." Diyerek gülüşüne karşılık verdim. Bugün keyfi oldukça yerindeydi.

"Anladığım kadarıyla koşudan dönüyorsunuz." Diyerek kendisini gösterdim. Her sabah koşuya çıktığını düşünürsek tahmin etmek hiç de zor değil.
Eh o muhteşem kasları yapmak kim bilir ne kadar zordur.

Kendine gel ışık!

"Evet, koşudan dönüyordum. Bugün hava oldukça güzel." Dedi Ayaz Ardından ekledi, "bugün işin yoksa bu güzel havayı değerlendirebiliriz doktor."

"Bunu çok isterdim yüzbaşı ama nehir'e sözüm var. Üzgünüm." Diyerek yüzümü olabildiğince üzgün gösteremeye çalıştım. Alt dudağımı büzerek öne doğru uzattım.
Ayaz bir gözlerime bir dudaklarıma baktı. Gözleri dudaklarımda takılı kaldı.

"Anlıyorum..." Diyerek bana bakmayı sürdürdü ardından yutkunarak konuşmaya devam etti, "şu hareketi yapmayı keser misin ışık dikkatim dağılıyor."

"Hmm.. hangi hareket yüzbaşı?" Dedim bu durum hoşuma gidiyordu.

"Dudaklarını diyorum, söyle yapmayı bırak." Dedi Ayaz. Önümde şekilden şekile giren yüzü keyfimi yerine getiriyordu.

Ayazla daha fazla oynamak istiyordum. Tam bir şey söylemek üzereyken Albay gelince susmak zorunda kaldım. Albay Ayaz'dan rütbe olarak üstteydi bu yüzden Ayaz ister istemez duruşunu değiştirdi.

Albay daha sert ve otoriter yapıya sahipti. Buradaki bütün askerler ondan korkarlardı - bende aynı şekilde.

Ayaz, Albaya başıyla selam verdi. Albay da aynı şekilde karşılık verdi.

"Günaydın yüzbaşı. Neden işinin başında değilsin?" Diye sordu albay. Ayaz'ın işiyse yeni gelen askerlere eğitim vermekti. Bir de işini yaparken görün inanılmaz çekici...

"Bende şimdi gidiyordum Albay'ım." Dedi Ayaz. Onu böyle görmek ister istemez gülmeme neden olmuştu. Albayın gözleri direk olarak bana döndü
Adeta 'ne halt var da gülüyorsun' demek istercesine bana baktı.

"Ben gideyim." Diyerek aradan kaçmayı umdum ama umduğum gibi olmadı Albay arkamdan seslenerek beni durdurdu.

"Seninle biraz konuşalım mı Doktor ışık?" Diye sorunca olduğum yerde kaldım. İçimden lanetler ederek Albay'a döndüm.

"Tabi ki Albay. Konu nedir acaba? Benim pek vaktim yok da konuşmayı kısa kesersek iyi olur." Söylediklerim pek hoşuna gitmemiş olacak ki Albay gözlerini açarak bana baktı. Bu cesareti nerden bulduğumu merak ediyordu kesin -emin olun albay bende merak ediyorum.

GÖREV İCABI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin