XIV

88 10 33
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


♪ Can Bonomo –
Dem ♪

"Açelya, doğru yaptığımıza emin misin? Bu hiç güzel durmuyor." Çiler yarım saattir yoğurduğu veya yoğurmaya çalıştığı hamuru bana gösterdi.

"Çiler bu ne?" dedim sinirle. Çikolatalı sosu hazırlamayı kenara bırakıp Çiler'in yanına gittim. "Sen neden buna hiç un atmadın?"

"Un mu?" Hayatında ilk defa un denilen şeyin varlığını duymuş gibi yüzüme baktı Çiler. "Un mu koymamız gerekiyordu?"

"Çiler hamur yapıyorsun, un koymadan nasıl olacak bu?"

"Ay ben nereden bilebilirim?! Neden sanki her gün hamur açıyormuşum gibi konuşuyorsun ki? Bilmiyorum işte. Suç mu bilmemek? Bu şekilde davranmazsın ya bana! Hiç hak etmiyorum ben bunu." Çiler bir yandan bana kızarken öte yandan erzakların olduğu dolaptan un çıkardı ve hamurun üzerine yavaşça un dökmeye başladı.

"Pes Çiler, gerçekten inanamıyorum artık sana." dedim hayretle ve kendi işimi yapmaya geri döndüm.

Bugün haftasonuydu ve hep birlikte Ege'nin evinde kahvaltı yapmak üzere plan yapmıştık. Buraya gelene kadar da aklımda şapşahane bir kahvaltı yapacağımıza dair umutlarım vardı ama biz geldiğimizde Ege hâlâ uyuyordu ve yetmez gibi bize, makarna yapmayı teklif etmişti. Makarna ile kahvaltı yapma fikrine karşı değildim ama arkadaşlarımla birlikteyiz yapacağımız haftasonu kahvaltısının makarna olmasını istediğimi sanmıyordum.

Ege'nin bize güzel bir kahvaltı hazırlamayacağını anlayınca ben kendim yapmak istemiştim ama bu seferde ev de hiçbir şey olmamasıyla yüzleşmiştim. Buna rağmen hâlâ güzel bir kahvaltı yapmak istediğim için Ege'yi markete yollayıp kahvaltılık bir şeyler almasını istemiştim.

Şimdi de Çilerle birlikte çikolatalı poğaça yapmaya çalışıyordum. Ve Çiler'in bütün beceriksizliğine, Ege'nin hevessizliğine, Beste'nin dakiksiz oluşuna rağmen hâlâ içimde güzel bir kahvaltı yapmanın umudu vardı.

"Açelya," dedi Çiler. Ses tonundan diyeceklerinin poğaçayla alakalı olmadığını anladım.

"Efendim?"

"Sen hâlâ şu şeyle konuşuyor musun?" diye sordu.

"Neyle?"

"Neydi adı ya?" diye mırıldandı ve bir süre düşündü. "Eserikli Okuyanus muydu?"

Kahkaha attım ve bu küçük bir kahkahadan çok daha ötesi oldu. Neredeyse bir dakika boyunca nefes almadan güldüm. "Ne? Bir daha söyle."

Okyanus Etkisi | Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin