bölüm 11: köprüler

386 31 193
                                    

Bazen hiç sonu gelmeyecekmiş gibi kıvrandığı akşamın sabahında, başıboş bir denizkabuğu olarak sahile vurabiliyormuş insan. Huzurdan ve gövdeden yapılma bir sahile, bizzat Na Jaemin'in yanıbaşına. Bir sabah gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk şeyin Jaemin olması benim için inanılır gibi değildi. Fakat bir o kadar gerçekti ve ona doğru yayılıp bana geri dönen ışıltılı sevgi ruhumu yakıyordu.

Na Jaemin karşımdaydı, tam önümde; başlarımızın arasında ufak bir mesafe, saçları yastığa dağılmış, gözkapakları ince yaz bulutları misali beyaz ve örtülü, kulaklarında, yanaklarında hafif pembe uyku izleri, solgun dudakları aralık ve onların arasından sızan sıcak nefesi küçük adımlarıyla aramızda dolanıyor. Gözlerime inanamasam da üzerime çöken sersemlikle uzun uzun izledim onu. Onu, seni, seni izledim Jaemin. Her defasında yeniden, yeniden gece olana ve sonra tekrar yeniden sabah olana ve sonra yine gece olana kadar birlikte uyuyalım istedim. Üstelik ellerimiz bir aradaydı. Hâlâ. Gece, lambanın mavi ışığıyla parlarken onun ince bileğine doladığım elim, şimdi pencereden giren sabah aydınlığının altında çok daha hayret edilesiydi çünkü benim elim, sağ elim, biçimsiz bulduğum parmaklarım, Jaemin'in avcunun içindeydi. Jaemin, serseri parmaklarıma merhametli parmaklarını sarmıştı. Teninden elime akan sıcaklık, bütün vücuduma zahmetsizce yayılmıştı kendi yolunu bulan su misali. Ne olur, Jaemin, sularımız birbirine karışsın. Ne olur, Jaemin, bak ne güzel birlikte uyumuşuz ve uyanmışız biz, hayır sen hâlâ uyuyorsun fakat önemli değil, birazdan uyanacaksın ve benim seni izlediğimi göreceksin. Ve ben, seni sevdiğimi anla diye gözlerimi hiç çekmeyeceğim.

Merhaba, Jaemin, ben Lee Jeno. Elbette tanıdığın üzere. Haftaiçi evine gelip sana ders veren Jeno, ciddiyetiyle seni güldüren Jeno, tarih kitabındaki cümleleri ezberlemekten başka bir şey yapmayan Jeno, kulübesinde kızlarla sevişen Jeno, babasını sevmeyen Jeno, senin için belgesel satın alan Jeno, babası annesini aldatan Jeno, iyi ailelerin seveceği mükemmel çocuk Jeno, dindar olmayan ve Noel ilahilerinden sıkılan Jeno, sana hamburgerini uzatan Jeno, tahta tozu gibi kokan Jeno, sana neden kendini öldürmek istediğini sorup duran Jeno, seni kıskanan Jeno, seninle tartışan Jeno, verdiğin kitapta altını çizdiğin cümleleri defalarca okuyan Jeno, kitapların arasında bıraktığın kağıtta yazanları aklına kazıyan Jeno, gecenin bir yarısı kalkıp evine gelen Jeno, seni başkasıyla öpüşürken gören Jeno, seni öpen ve sonra bunun için senden özür dileyen Jeno, seni öptüğü için dayak yiyen Jeno, hayatını eşeleyen Jeno, seninle birlikte ağlayan Jeno, bileğini jiletle açtığın yerin üzerini bütün gece okşayan Jeno, sabahın sekiz buçuğunda elini tuttuğun Jeno, senden önce uyanıp seni izleyen Jeno. Memnun oldum, Jaemin. Hayatım boyunca hiç bu kadar memnun olmamıştım. Günaydın, Jaemin, bak yine uyandığım andan itibaren seni sevmeye devam ediyorum. Hatta seni uykudayken de seviyorum. Rüyalarımda ve uzak düşlerimde de seviyorum.

Şimdi, ufak bir kıpırdanışın ve belli belirsiz bir mırıltının ardından usul usul açıyorsun gözlerini. Birbirine karışan kirpiklerin ayrılıyor ve gözkapaklarının gizlediği siyah gözlerin iki inci tanesi hâlinde ortaya çıkıyor. Böylece ilk defa seni uykudan uyanırken görüyorum. Kalbim son sürat koşusuna başlıyor. Önce içinden sıyrılamadığın uykunun mahmurluğuyla bakıyorsun bana, sonra gözlerin açıldıkça fark ettiğin şeyle biraz şaşırıyor ve başını usulca geriye çekiyorsun. Zira yan yana uyanmışız biz, kolay kabullenilecek gibi değil.

Jaemin, başını uzaklaştırdı ve şaşırdı şaşırmasına ancak sımsıkı kapalı dudaklarıyla sessizce yüzüme baktı bir süre. Kendine gelmeye çalışıyordu. Öte yandan odanın içine dolan sabah renginin ağırlığı ikimizin de üzerindeydi. Ne olur biraz daha böyle kalalım diye yalvarmak üzereyim veya onu kendime çekip sımsıkı sarılmak. Fakat Jaemin, gözleri ellerimize kayınca parmaklarımı saran parmaklarını açtı ve yavaşça kendine doğru çekti elini. Onun sıcaklığına alışan elim, kendi soğuk uzay boşluğuna düşüverdi birdenbire. Ancak üzüldüğümü belli etmek istemedim. "Günaydın," dedim kuru ve pürüzlü bir sesle.

vahşi gülüşler, nomin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin