bölüm 16: uykular

96 9 55
                                    

Annem döndü. Eve, evimize. Aradan geçen iki buçuk ayın sonunda. Kapıdan içeri girdiğimde vestiyerin dibinde rastladığım o mor bavul, vücuduma inen darbenin izi gibi canlılığını koruyordu fakat bu defa beni yerle bir etmedi. Sevinçten havalara da uçurmadı. Hâlbuki bunu dilerdim ben, çok isterdim hem de. Artık bir şeyler olsun ve sevinçten havalara uçayım, mutluluk içimde kol gezsin ve beni tutsak etsin. Annemin dönmesi bütün bunları mümkün hâle getirir zannediyordum. Fakat öyle olmadı. Orada öylece durdum. Ayaklarım zemine çakılmıştı. Döşemenin tahtaları ikiye ayrılıp beni bilinmeyen bir dehlizin rutubetli köşelerine çekiyordu. Direnmeye çalıştım, kalbim hızlanırken ağır adımlarla mutfağa ilerledim.

Kapı açık. Ocağın başında, hiç huyu olmadığı hâlde yemek tenceresini karıştıran babam, onun yanında ekmek dilimleyen annem. İkisi yan yana, sanki babam annemi hiç aldatmamış, sanki annem evi hiç terk etmemiş gibi bir sıradanlık ve dinginlikle sıcak mutfağın buğulu camlarının önünde mırıltılarla konuşuyorlar. Ben duruyorum. Soluksuz. Bir yanım ağlamak istiyor bir yanım hâlâ kapının girişine reçine misali yapışıp kalmış. O kadar çok şeyi birden ve aynı anda hissediyorum ki hiçbir şey hissetmiyorum.

Annem, varlığımı hissetmiş olacak, elindeki bıçağı bırakıp yavaşça bana döndü. Göz göze geldik ve sessizce birbirimize baktık. Onu ne kadar özlediğimi, ama aynı zamanda ne kadar somut bir acıyı bunca zamandır sırtımda taşıdığımı fark ettim. Acaba ben değersiz miydim? Acaba annemin yokluğuyla kanıtlamak istediği şey bu muydu? Ağzına kadar tıka basa dolu çantasının içine atıp nerede olduğunu unuttuğu bir anahtarlık filan mıydım? Fakat ziyanı yok, dedim kendi kendime, boğazımı saran şiddetli yanma hissiyle anneme bakarken. Ben ziyan oldum ama ziyanı yok, annem döndü. Bana gülümsedi, gözlerinin bir iki saniyeliğine parıldadığını, ağlayacak gibi dalgalandığını gördüm. Sonra tereddütlü iki adım attı ve tam önümde durdu. Ona sarılmak istedim, sarılmak istiyordum, sarılmalıydım; kokusunu içime çekmeyi, kazağının yumuşaklığını çenemin altında hissetmeyi ve saçlarının yüzümü gıdıklamasını istiyordum.

Yapamadım.

Sadece durup yüzüne, koyu kahve gözlerine bakmakla yetindim. Kollarımı kaldırmak istiyordum fakat bedenim sanki bana ait değilmiş de tonlarca ağırlıkta ve benden upuzak bir nesneymiş gibi, dudaklarım benim değilmiş de bu yüzden onları bir türlü hareket ettiremiyormuşum gibi susup bekledim. Ben, aylar önce söndürülmüş bir mumun donukluğu ve kaskatılığıyla kendime ait hissetmediğim bedenimin içine girdap gibi çekilirken annem kollarını boynuma doladı ve beni kendine çekerek sımsıkı kucakladı. Gözlerimi sıkıca kapatmadan önce babamın tezgâha yaslanıp bizi izlediğini gördüm.

Annemin kokusu başkadır. Pazar gününde yeni yıkanmış çarşaflara benzer, sabah uyandığınızda dışarının bembeyaz olduğunu görmek ve kar tatili olduğunu öğrenip sıcak yatağa tekrar gömülmek gibidir, akşamüzeri karanlığında ocağın üzerinde pişen çorbanın tanıdık hissini hatırlatır, aynanın önündeki lavantalı parfümü ve banyo rafındaki elmalı şampuanı birbirine karışmıştır. Ve biraz, makyaj masasının üzerindeki rujlar ve göz farları ve sık dişli plastik tarağı ve lacivert çiçekli küpelerinin yanağıma değen soğukluğu ve iki buçuk ay sonra eve geri dönmek gibi kokar. Kırgın bir kalple birine sarılmak zorunda kaldığınızda ise kırıklar göğsünüze daha çok batar. Öyle de oldu. "Döndün mü?" dedim usulca, tutuk bir sesle.

Annem sırtımı okşadı ince elleriyle. "Evet," dedi. "Döndüm."

Sonra ben ne yapacağımı bilemedim. Üzerime bir ağırlık, bir yorgunluk çöktü ki bu his bana nefes aldırmıyordu. Annemin daha fazla sıkıca sarılmak istediğim gövdesinden ayrıldım. Ellerimi henüz oynatmış değildim veya ayaklarım kıpırdamıyordu. Boğazıma baskı yapan acının gözüme damıttığı bir damla yaş bile akmadan öylece duruyordu. Bir an kendimi uzaktan, yukarıdan bir yerden izliyormuş sanrısına kapıldım; bedenimi mutfağın zemininde sıkışıp kalmış bir hamam böceğine benzettim. Her gün görüp üstüne basma zahmetine bile girmediğiniz koca kabuklu çirkin yaratık. Sevgiye aç zavallı hayvan, nihayetinde git gide küçülerek bir böceğe dönüşmüş. Ne mutlu son.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 16 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

vahşi gülüşler, nomin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin