Rüyamda bir kurda dönüştüğümü ve bembeyaz bir kuzunun gelip beni boynumdan ısırdığını gördüm. Çok derin, sert, acı verici bir ısırık; hemen ardından koyu gri, kalın tüylerle kaplı boynumdan oluk oluk kan fışkırıyordu. Kan, bir kurt olan benim postumu ıslanıp ağırlaşan bir palto gibi koyulaştırıyor, vıcık vıcık ve dehşet verici bir şeye dönüştürüyordu.
Rüyamda masum görünen bembeyaz bir kuzu tarafından yaralanıyordum. Sol kolumdaki uyuşmayla uyandığımda ensemden başıma doğru yılankavi bir kıvraklıkla uzanan baş ağrısı, sınıfın içine dolan kurşuni ışık ve İngilizce öğretmeninin yüksek sesi toplanıp üzerime hücum etti. Oturduğum sırada doğruldum. Gözlerim, önünde tebeşir tozları uçuşan tahtanın yanındaki saate ilişti. Zilin çalmasına on dakika var.
Başımı pencereden dışarıya çevirdim. Yanımdaki Taehyun dersi dinliyordu. Keşke Taehyun olsaydım, dedim, artık önünü alamadığım o başka biri olma isteğiyle. Keşke ben benim dışımdaki herhangi biri olsaydım da rüyamda bir kurt olduğum hâlde bir kuzu tarafından ısırılmasaydım ve o rüyadan uyanır uyanmaz sanki gerçekten yaralanmışım gibi boynumun aynı tarafında derin bir acı duymasaydım. Keşke hemen yanımda oturan, lacivert kravatının ucunu parmaklarının arasında silindir yapan ve spor ayakkabılarını durmadan yere sürtüp gıcırdatan Taehyun olsaydım. Çünkü Taehyun ben değildi ve ben olmamak en iyisiydi; Taehyun bir erkekten hoşlanmıyordu, henüz bunu kabullenememişken o erkeği bir kızla öpüşürken görmüyordu; üstelik Taehyun bir erkeği sevmeyi anormal buluyordu.
Artık hayatımın öncekinden çok daha talihsiz bir hâle evrildiğini ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını, midemi ağrıtan, beynimi uyuşturan ve beni sıkıştıran bir korkuyla kabul etmiştim. Na Jaemin'i seviyordum. Na Jaemin'i bir arkadaş olarak değil, ders anlattığım iyi huylu çocuğa duyduğum bir şefkatle değil, çok gerçek ama acı verici bir şekilde seviyordum. Ben bir erkektim, o bir kız değildi fakat yine de onu seviyordum. Aslında bunu çoktan bildiğimi, yalnızca bilmeyi istemediğimi de fark etmiştim. Göğsümde ölüm trompetleri çalınıyor, ağır tabanlı suratsız adamlar sonumun geldiğini ilan ediyordu; felaket hissi, sinsi bir soluk alışverişle içime sızıyordu.
Jaemin'i, burada, bir ayağı sallanan, kenarına birilerinin sigaralarını sakladığı sıramda otururken, bütünüyle, her şeyiyle, onu tanımamdan önceki ve sonraki her hâliyle, her anıyla sevdiğimi anladım. Onu, gümüş tepsilerin ve parlak çatal bıçakların önünde tasasız bir ifadeyle otururken, bana yansıttığı kar beyazı ışığın gözlerime vurduğu hâliyle seviyordum. Onun, odasının penceresinde karşıma oturup bana sigaraya başlama hikâyesini anlatırken, sigaraların külünü dökmek için denizkabuğu şeklindeki bir bibloyu kullandığını söylediğinde ve benim onların evine ilk gelişimde koridorda asılı fotoğrafının denizkabuklarıyla süslü bir çerçevenin içinde durduğunu fark ettiğimde, dalgınca gökyüzüne bakan hâlini seviyordum. Onun, pudra kokan teninin yatağındaki çarşaflara sarındığını, sürtündüğünü, o çarşafların içinde hayaller kurduğunu, kendi vücuduna dokunduğunu düşlerken benim de o yatakta uyumuş olduğum ve o çarşaflara sarındığım gerçeğini hatırlayıp meraklı bir heyecanla titrediğim sırada hiçbir şeyden haberi olmayan hâlini seviyordum. Onun, bileğindeki sargı bezlerine keçeli kalemle yıldızlar çizen hiç görmediğim hâlini, üzüldüğünde sıcak banyo yapan hâlini, odasının tozlu köşesinde oturup kitap okuyan ve duvar kağıdındaki ağaçların dallarına çiçekler iliştiren hâlini seviyordum. Sen, bir sedyenin üzerinde gözlerin kapalı yatarken ve ben seni uzaktan izlerken, aylar sonra seni seveceğimi bilmiyorken seni seviyordum, Jaemin. Sen, ölüm düşüncesiyle bileklerini kesip açmaya çalışırken ve banyo fayanslarının arasına sızan koyu kırmızı kanın içinde öylece otururken ve baban kapıyı kırıp seni bulduğunda, ben henüz senin kendini neden öldürmek istediğini düşünüp durmazken seni seviyordum, Jaemin. Sen, televizyondaki reklam filminde kırmızı pelerininle bulutların üstüne uçarken ve on altında, belki de tıpkı o reklamdaki gibi uçacağını hayal ederek kendini pencereden aşağı bıraktığında, şimdi senin o gün betona değil de toprağın üzerine düşmene şükrediyorum, ben seni seviyordum Jaemin. Seni seviyordum ama bunu bilmediğin için seni suçlamıyordum. Seni seviyorum çünkü sen bunu bilmedikçe ben seni daha geniş özgürlüklerde, daha derin orman kuytularında, daha koyu suların dibinde seveceğim Jaemin. Ben seni seviyorum ve sen gözümün önünde başkasını öpüyorsun, hayır, sana kızmıyorum, ama kalbim kırıldı, hiç değilse havai fişekleri izledikten sonra öpüşmeye gitseydin, evet, biliyorum, ben de çok fazla kızı öptüm ancak asla öpemeyeceğimi bildiğim birini daha önce hiç sevmedim, evet, Jaemin, seni seviyorum, evet, bunu en başından biliyordum, hayır, ısrar etme, bunu sana hiçbir zaman söylemeyeceğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vahşi gülüşler, nomin
Hayran KurguO akşamdan sonra, alt sokağımızda oturan ve iki kere intihara kalkışan ama ikisinden de sağ çıkan Na Jaemin'e çarşamba ve cuma olmak üzere haftada iki gün ders vermem kararlaştırıldı. Cumartesi günü ise sadece evine gidecek ve vakit geçirecektim; bi...