33

46 3 0
                                    

Ada 

Yüzüme sürdüğüm peelingin kurumasını beklerken bilgisayarımın başına geçtim ve yeni başladığım diziyi açtım. En heyecanlı yerdeydim ki telefonumun zil sesi kulaklarımı çınlattı ve ben de arayan kişinin kulaklarını 'müthiş bir şekilde' çınlattım. "Efendim?" diye sordum Dilara'ya mızmız bir çocuk gibi. "Kanka inşallah müsaitsindir çünkü acilen bize gelmen lazım," dedi heyecanlı bir ses tonuyla. Kaşlarımı çattım sanki o görecekmiş gibi. "Bir şey mi oldu? Korkutma beni Dilara boş yere." Endişe duygusu kaplamıştı anında bedenimi. "Hayır, önemli bir şey yok. En kısa zamanda gelmeye çalışırsan daha iyi olur," deyip cevap vermeme fırsat bırakmadan telefonu suratıma kapattı. Anlamsız bir şekilde boş boş bakmaya devam ettim. Yüzümde peelingin etkisi olarak yanma hissedince kendime geldim ve lavaboya koşup hızlıca yüzümü yıkadım.

Hazırlanmaya başlamışken bir yandan da Dilara'ya küfürlerimi eksik etmiyor, bir güzel selamlıyordum ebesini. Ceketimi de giyip saçlarımı hızlıca topuz yaptım ve telefonumu alarak evden çıktım. 


Trafikte ne kadar hızlı olabilirse o kadar hızlı bir şekilde Dilara'nın apartmanının önüne gelmiştim. Arıyordum fakat açmıyordu, sinir dolu bakışlarımla oturduğu kata çevirdim gözlerimi. Son günlerde inanılmaz gergin hissediyordum, Atlas'ın bu durum üzerinde payı büyüktü. Okulda beni görmezden geliyordu, bakmamak değil direkt yok sayıyordu varlığımı. Bana davrandığı gibi ben de ona davranıyordum, onun olduğu ortama girmiyordum, selamlaşmıyordum bile. Bu durumun çocukça bir davranış olduğunun da farkındaydım fakat kafam o kadar doluydu ki, ne yapacağımı bilmiyordum bile. Boşluğa düştüğüm doğruydu ama sebebini ben de anlayamamıştım. Apartmanın kapısı açılıp içeriden Begüm ve Dilara çıkınca tam ağzımı açıp bağırmaya başlıyordum ki yan taraftan Oğuzhan'ın neşeli sesi geldi kulaklarıma. "Çok güzel olmuşsun!" Kafamı o tarafa çevirince Umut, Oğuzhan, Efe ve Atlas'ı gördüm. Herkes selamlaşırken benim sinirim ve negatifliğim hâlâ devam ediyordu. Mecburi bir gülümseme taktım suratıma ve usulca Dilara'nın koluna girdim. "Beni oyuna getirdin," dedim kolunu sıkarak. Canının acıdığını belli etmemek için o da şapşal bir şekilde güldü ve "Tabi ki getirecektim, asosyal birisi oldun evden çıkmıyorsun saçma bir şekilde," diye yanıtladı. Sesimi çıkarmayıp ne yapacaklarsa uyum sağlayacaktım yoksa kafayı yerdim bu gidişle.



Yeni açılan pizzacıya gelmiştik ama kalabalıktan daha yeni oturabilmiştik. Umut'un şapşallıkları ise herkesin sinirlerini bozmuştu. Açlık ve sinir de bana pek iyi gelen ikili sayılmazdı. Pizzalarımızı sipariş ettikten sonra birkaçımız telefona gömülürken Oğuzhan aklıma gelen şeyi yaptı, hiç boş durmadan. "Kimleri görüyoruz Ada Hanım da aramıza katılmış arkadaşlar, hoşgeldin demek lazım," dedi hınzırca gülerek. Gülümsedim de "Yoğundum biraz," diye geçiştirdim. İki haftadır aralarına hiç katılmıyordum ve bu konuyla ilgili konuşmak da istemiyordum. Atlas'ın gülme sesini duyduğumda ise saniyelik refleks olarak ona baktım. "Hayat işte, yoruyor insanı," dedi kaşlarını havaya kaldırarak. İma seziyordum ama cevap vermeyecektim, kendimi tutmak ve normal davranmak istiyordum. Oğuzhan da buna güldü ve Dilara'nın saçlarıyla oynamaya devam etti. 

Yemekleri beklerken yüzümün yanmaya başladığını hissetmiş ve lavaboya gitmek için ayaklanmıştım, hassas cildim vardı ve peeling şu an bile yakıyordu yüzümü. Masadan ayrılır ayrılmaz bir sandalye sesi daha duymuştum ama arkama dönüp bakmadım, kim olduğunu biliyordum ya da kim olmasını istediğimi biliyordum. Lavabo için merdivenlerden aşağı indim, peşimde ki ayak seslerini duyuyordum. "Ada!" Atlas'ın sesini duyar duymaz adımlarım durdu, derin bir nefes aldım ve arkamı döndüm. Hiçbir şey yokmuş gibi "Efendim Atlas?" Diye sordum. "Benden kaçmanı anlarım ama çocuklardan kaçmanı anlayamıyorum," dedi kaşlarını çatarak. Aramızda birkaç adım mesafe vardı ve bana doğru yaklaştı, mesafeyi azalttı. "Ben kimseden kaçmıyorum," dedim ve yapmacık bir şekilde gülümsedim. Nefret ederdim bu gülümsemeden. "Sevindim," dedi o da aynı şekilde gülümseyip. Sevinmedin. "Bunu yapmış olsaydın çocukça olurdu." Bunu yaptığımı biliyorsun. Beni bu kadar iyi gözlemleyen birisi az çok hareketlerimden anlam çıkartıyordur. "Öyle olurdu ama yapmadım, ben sen değilim." Kollarımı kavuşturdum ve vereceği tepkiyi izledim. Tek kaşı havaya kalkarken o sinir bozucu tavrıyla konuştu. "Evet değilsin, bu yüzden..." dedi ve yutkundu. Cümlenin devamını ne onun getirmeye hâli vardı, ne benim sormaya. Hızla arkamı döndüm. Koşarak tuvalete attım kendimi ve derin bir nefes aldım. 

Bazen işler yolunda gitmez, ne istediğinin, ne yaptığının farkında olmazsın ya da farkında olmak istemezsin. Atlas konusu benim için öyleydi. Hayatıma direkt kendi kişiliğiyle değil de anonim bir hesap olarak girmiş olması, yer etmesi aklımı bulandırmıştı. Ben yuceanonimo'yu beğenmiştim, onunla konuşmuştum, Atlas'la ise vakit geçirmiştik. İki hafta bu konuyu düşünmekten bile kaçmıştım ama konunun kendisi şu an karşımda oturuyordu. Derin düşüncelerimden Umut'un sesi kurtardı beni. "Kanka arka çapraz masadaki kızılı görüyor musun?" Atlas homurdanarak cevap verdi. "Görüyorum ama o seni görmez kardeşim," diyerek Umut'un omzuna vurdu hafifçe. "O niyeymiş lan? Ben ona fazlayım bile de bakma gönlü olsun. İki saattir bakışıyoruz." Umut'un bu lafıyla masamızda kahkaha yelleri esti. "Kızın arkası dönük be," diye sitemlendim. "Seni nasıl görecek?" "Götünde gözü yoksa görmez vallahi," diye onayladı beni Begüm. "Siz bilmiyorsunuz bu pezevenk papağan cinsi seviyor." Efe'nin bu lafına Umut'un kendisi de hunharca gülünce bir iki masa bize bakmıştı. Umut'un desibeli hepimizi toplayıp ikiyle çarpmak gibi bir şey oluyordu çünkü. "Senin ses tellerinin amına koyayım," dedi Oğuzhan Umut'un ensesine bir tane geçirirken. "Hayvan mısın oğlum sen ya?" Onlar Umut'u kızdırmakla meşgulken telefonuma gelen bilinmeyen numara aramasıyla birlikte masadan kalktım ve dışarıya çıktım.

"Alo! Alo sesim geliyor mu?" Telefonun ucundaki kişinin sesi gelmiyordu. Boş bakışlarımla telefonu kapattım ve içeriye yönelirken bildirim sesim duyuldu. Mesaj az önce arayan numaradandı ve buraya yakın bir parkın konumu vardı. 'Seni özledim' yazıyordu. Kaşlarımı çatarak içeriye geçtim, anlam verememiştim ve bu patavatsız mesaja sinirlenmiştim. "Ada çayın soğudu, içsene." Dilara'nın uyarısıyla yeni sipariş ettikleri çay gözüme çarptı. Telefonumu masaya koydum ve çaydan yudum aldım. Ardından bir mesaj daha geldi. 'Buraya gel lütfen, yoksa okulda görüşürüz.' Mesajı okuduktan sonra gözlerim tam karşımda telefonuma bakan Atlas'a dikildi. Gözlerini bana sabitlediğinde fark etmiştim, sinirden alev gibi yanıyordu.



‒ ‒

şaka gibi yazmayı unutmuşum

söyleyecek bir ton şey var ama yaz yaz bitmez

beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum, kalan birkaç kişi varsa eğer

devam edeceğim, 

görüşürüz.

FİZİKÇİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin