Atlas│
"Kız buraya doğru bakıyor," dedi Umut, parmaklarını saçlarının arasında dolandırıp kolunu Efe'nin omzuna attı. Havalı görünmeye çalışıp boka batan çocuklara benziyordu. Pardon benzemiyordu, öyleydi. "Doğal davran," diye uyardı Oğuzhan fakat nafileydi. Umut çoktan sırıtarak göz kırpmıştı kıza. Dudaklarımı bu yaptığına laf söylemek için araladığımda, Ada ile gözlerimiz buluştu ve vazgeçip dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu sefer bakışlarımı çekme gereğinde bulunmamıştım, o yapar diye bekliyordum fakat beni şaşırtarak bunu yapmadı. Pes ederek gözlerimi yere sabitledim, çok geçmeden "Sonunda," sesini duyunca kafamı kaldırdım. Begüm herkesle selamlaştıktan sonra sinema salonuna girdik.
Yerlerimize geçtikten sonra Umut "Kanka patlamış mısır alsana, sen daha yakınsın," diye beni dürtünce ona orta parmağımı doğrulttum. "Bütün film boyunca konuşurum." Savurduğu tehdide kaşlarım çatılırken "Yanımda oturuyorsun, ibne," diye hırladım. "Alırsan sesimi çıkarmam," dedi gülümseyip. Homurdanarak yerimden kalktım ve hemen ardımdan bir ayaklanma sesi duydum. İlerlemeye devam edip sinema salonundan çıkınca, arkama baktım ve bakar bakmaz nefesimi tutmam bir oldu. "Sen neden geldin?" Diye sordum. Omuzlarını silkip benimle birlikte sıraya girdi. Tam yanımda, kollarını kenetlemiş bir şekilde bana bakarak dururken ona sarılmamak için çok zor duruyordum. Kalbim depar atan birinin kalbi gibiydi, sanki birazdan ağzımdan fırlayacaktı. Nefesim kesilmişti. Gözlerimi ondan bir saniye bile ayırmak istemiyordum.
Bakışları gözlerimde dururken bir şeylerin farkında olduğunu biliyordum. Anlamıştı, ben de bunun farkındaydım. "Neden öyle dik dik bakıyorsun, fizikçi?" Dedim kafamı hafifçe yana eğip onunla aynı hizada göz teması kurabilmek için. Bakışları değiştiğinde sesli bir şekilde nefes alıp bir adım geriledi. Ürkütmüş müydüm veya ters bir şey mi yapmıştım? Korku ve gerginlik karışımı bir şey hissediyordum. O an ne hissettiğimi bilmiyordum ki. Sıra bana geldiğinde patlamış mısırı aldım ve hızlıca sıradan uzaklaşıp köşede oturan Ada'nın yanına ilerledim. Saçları yüzüne doğru dökülüyordu ve kokusunu çok net bir şekilde alıyordum. Yutkundum ve kokusunu içime çektim. Kafasını kaldırıp "Neden başımda dikiliyorsun?" Diye sorduğunda "Başında dikildiğim yok," dedim. Bu konu hakkında konuşmayı erteliyordu, anlamıştım ve isteğine saygı duyarak konuyu açmadım. "İçeriye girmezsek Umut gelecek," dedim patlamış mısıra bakarken. Kafasıyla onaylayıp ayağa kalkınca beraber sinema salonuna geri dönüp yerlerimize oturduk.
Film başlayalı daha 10 dakika bile olmamışken, sol tarafımda bir flaş patlamıştı. Dikkatim ekrandan, ışığın geldiği yöne çevrilince Efe elindeki telefonu ekrana doğru tutmuş bir şekilde bize doğru bakıyordu. ""Siktiğimin salağı," Umut'un kahkaha atarak söylediği cümleler arasında yalnızca bunlar seçiliyordu. "Hay elimin ayarını sikeyim," diye homurdanan Efe'ye karşılık "Oğlum kör müsün salak mısın?" Dedi Oğuzhan. "Salaktır," dedim dudaklarımı birbirine kenetleyerek. Gülmemek için yanağımın içini dişliyordum. Ön tarafımıza oturan bir kadın bize doğru sert bir şekilde baktığında Oğuzhan kafasını hafifçe öne eğerek "Kusura bakmayın," deyince kadın önüne döndü. Umut domuz sesleri çıkarmaya devam ederken hemen yanında oturan Ada, sırtına vurmaya başlamıştı. Boğazına kaçtığını düşünüyordu. Efe onun bu hareketine karşılık "Gülüyor," dedi. Öne doğru eğilen Umut'a bakmak için kafamı öne eğince Umut'un yüzünün gülmekten çok uzak olduğunu fark ettim ve var gücümle sırtına vurdum. "Patlamış mısırı boğazına kaçırmış," dedim arkasına vurmaya devam ederken. "Yemek yerken geberip gidecek bir gün." Oğuz'un söylediği cümleden sonra Umut iç çeker bir şekilde doğruldu ve hiçbir şey yokmuşcasına "İyiyim," deyip sırıttı. "Gülüşünle ölecek olman ayırt edilmiyor," dedi Dilara kaşlarını kaldırıp Umut'a bakarak. "Hayvan çünkü," diye tısladım.
Herkes önüne dönüp filme odaklanırken aslında hiç izleyesim yoktu. Bakışlarımı Ada'ya çevirip onu izlemeye başladım. Filmdeki sahnelere göre yüz ifadesi şekilleniyor, dudaklarına gülümseme ya da şaşkınlık içeren ifade oluşuyordu. Komik bir şey olmuş olacak ki salonda gülme sesleri duyulmuştu. Ada'nın dudaklarında da büyük bir gülümseme vardı. Saçlarını kulağının arkasına itti ve güzel yüzünü daha net görmemi sağladı. Güldüğü için gözleri kısılmıştı. Bir kez olsun gözlerine doya doya bakabilmeyi isterdim.
Ona yakın durmak bile kalbime zarar verecek şekilde hızlandırıyordu, sarılmayı hayal bile edemiyordum fakat sarılmak için elimden gelen her şeyi yapardım.
Ses tonu o kadar güzeldi ki, her gün duymak istiyordum, onu her zaman görmek, kokusunu almak.
Kafasını aniden bana döndürünce bakışlarımı kaçırdım. Kalbim hızlanmıştı, siktir, heyecanlanmıştım. Kalp ritmimin normale dönmesini beklemeye başladım ve asla ilgimi çekmeyen filmi izlemeye çalıştım.
Hep birlikte sinemadan çıktığımızda Oğuz ve Dilara bizden ayrılmıştı, Oğuz Dilara'ya çıkma teklifi edecekti, o yüzden onu bir yere götürüyordu. Umut ise Efe'yle kavga ederek onu bir yere sürüklemişti. Kısacası Ada ile yalnız kalmıştık ve yürüyorduk. "Eve mi gidiyorsun?" Dedim ellerimi kot pantolonumun ceplerine sokarak. "Hayır," diye mırıldandı. Benden mi çekiniyordu yoksa konuşmak mı istemiyordu? Onu bu konuda konuşmaya zorlamak istemiyordum ama böyle yapması beni ürkütüyordu. "Nereye gidiyorsun o zaman?" Sorduğum soruyla birlikte başını kaldırıp gözlerimizin buluşmasını sağladı. "Bilmiyorum. Sen nereye gidiyorsun?" Olduğu yerde durunca ben de durdum ve "Bilmiyorum," dedim. Kollarını kavuşturdu ve "İyi," dedi. İstemsizce güldüğümde kaşlarını kaldırdı ve anlamamışcasına bana bakmaya başladı. "Oturmak ister misin?" Dedim ilerideki bankları göstererek. Cevap vermeden banklara doğru yürümeye başlayınca ben de peşinden ilerledim. O, banklardan birine oturduğunda ileride simit satan satıcının yanına doğru hızlıca yürüdüm. Hareketlerimi izlediğini biliyordum. Bir simit ve ayran alıp geri döndüm ve banka oturdum. Elimdeki poşeti ona doğru uzattım. "Acıkmışsındır," dedim. Gülümseyerek poşeti elimden alıp simidi ikiye böldü ve yarısını bana uzattı. Gözüm, gülümseyişine takılı kalmıştı. "Aç değilim," diye mırıldandım ve oturduğum yerde dikleştim. Uzattığı simidi hâlâ geri çekmemişti. Israr ediyordu. Onun bu hâline gülümsedim ve simidi elinden aldım. "Teşekkür ederim, yuceanonimo." Dudağım kıvrılırken o da tebessüm etmişti.
Simit ve ayranı bitirdikten sonra ayağa kalkıp gözlerini bana çevirdi. "Eve mi gidiyorsun?" Bugün ikinci kez aynı soruyu sormuştum, "Evet," dedi ve ardından hafifçe gülümseyerek "Görüşürüz," dedi. Ben cevap veremeden ilerlemeye başlarken onu izlemeyi sürdürdüm. Gözden kaybolduğunda gözlerimi kapattım ve kafamı geriye attım.
Ada'yı seviyordum. Ada'yı çok seviyordum.
╍
ben de sizi çok seviyorum.
düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayın lütfen,
görüşürüz!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİZİKÇİ
Short Storyyuceanonimo: hangi takımlısın adayikilmaz: takım tutmuyorum yuceanonimo: ne demek takım tutmuyorum yuceanonimo: niye tutmuyorsun adayikilmaz: takım neden tutulur? yuceanonimo: takım neden tutulmaz? adayikilmaz: bilmem adayikilmaz: hiç ilgimi çekmiy...