"Normal olmayan bir şeyler var."
Zihnime dolan sesle gözlerimi açtım. Dudaklarımı acıtacak derecede sahiplenmiş bezden kurtulmak için tekrar hareketliliğine kavuşmak istediğim ellerime yine ulaşamıyor olduğumda seslere tam anlamıyla kulak vermeye, nerede olduğumu algılamaya çalıştım.
Bir kraliyet aracından çok daha konforsuz bir aracın içerisindeydim. Aracın arka kısmında tek bırakılmış olmama rağmen ellerim ve ayaklarım bağlanmamış, bana verilen zehrin etkisine fazlasıyla güvenilmişti.
Gözlerim hızlı hareketliliğinden bana çok da bir bilgi bahşetmeyen o dışarının karmaşasında dolandı. Şimdi hiçkimsenin tam anlamıyla ne barındırdığını tahmin edemediği dipsiz bir ormanın size gösterilen o yolundan çıkılmaması gereken tehlikeli bir köşesindeydik. Hava aydınlıktı fakat gökyüzü bana fazla zaman tanımayacak gibi kararmaya yüz tutuyordu.
"Ne varsa var." dedi bir başka ses ben etrafı incelerken. "Bizi ilgilendiren bir şey yok. Kral ne emrettiyse o."
Diğer ses ikna olmamakta inatçı gibiydi.
"Onu saraydan aldık. Hiç şüphe uyandırmıyor mu bu sende?"
O çok daha emin ve net olan ses şimdi keskinliğine gölge düşürecek bir sessizliğe sığındı.
"Yüzünü gördün mü?" dedi endişeli bir tavırla tekrardan o uysal sesin sahibi. "Bize benzer bir hali var mı sence?"
Bu sefer diğeri karşılık vermekte gecikmedi. Tavrı ikna olmaya oldukça yatkın olmasından çekiniyor gibiydi.
"Her kimse kim." dedi hızlı bir şekilde. Fazla düşünerek birer parçası olduğu bu işe daha fazla dahil olmak istemeyen bir hali vardı. "Bir asil kansa bile bu ölümü hakketmek için çok büyük hatalar yapmış olmalı. " O ellerindeki ipe sımsıkı tutunurken bu içinde bulunduğum aracın boşluklarından yararlanarak bana doğru yöneldi yola kilitlenmiş bakışları. Bu dönüşünü algıladığım için kapadığım gözlerimle karşılaşmak ise onu rahatlattı.
Önüne dönerken tekrardan konuştu. "Kral emrinin yerine getirilmediğini duyunca ne yapar?" dedi yanı başında hala bir şeyleri sorgulayan arkadaşını ikna etmek istercesine.
"Affetmez." dedi ve şüphelerinin korkusunun yanından dahi geçemeyecek bir halde olduğunu o anda anladım. "O olmasa bile o oğlu bizi bulur."
Şimdi sesi çok daha hararetli bir tonla bağdaşmıştı. Fakat hala bir şeylerden emin olamayan bir tavrı var gibiydi. "O bir kadın." dedi sesindeki arada kalmışlıkla. Gözleri tıpkı az önceki arkadaşı gibi içeriyi bulsa da yine hızlı reflekslerime güvenerek gözlerimi kapatmakta gecikmedim.
Arkadaşına doğru eğildi ve fısıldadı. "Kendi kız kardeşini bu tarz bir durumda hayal edebiliyor musun?"
Sesini olabildiğince kısmıştı fakat benim o kadar gürültünün içinde az da olsa kesik kesik duyabildiğim cümle içimde kapatmaya çalıştığım bir kapıyı açtı.
İçimdeki buruk his yükseldi. Benim öz kardeşlerim bunu istedi dedi iç sesim. Ve bir kez daha, doğduğu ilk anda her şeyin altın tepside sunulduğuna inanılan ben sahip olmadığı bu şeyin kimsesizliğiyle sınandı.
Diğer sesin sahibi duraksasa da ikna olmadı.
"Sanırım burası dendi." dedi onay beklercesine. Konudan uzaklaşmak istemiyordu.
Diğeri bu gereksiz çabasından vazgeçerek onayladı. "Biraz daha ilerle. Bu yola sapıldığı belli olsun dediler özellikle."
Zihnim şimdi kontrolünü kaybettiği bu bedenimle, karşımdaki bu iki adamla ne yapabileceğini sorguladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanetli Prenses
FantasyNefesini kulağımda hissettiğimde ürperdim. İstemsizce ona dönen yüzümle vücudumun her bir zerresinde hissettiğim duyguların hepsini teker teker gömmek, yok etmek istedim. "Mantıklı olan ne biliyor musunuz prenses? " Bu sefer eli belimi bulduğunda...