"Ödeştik." dedim yavaşça sessizliğini bozmak istercesine.
Sen beni o gece benimle dans eden bedeninin masum olduğuna inandırdın. Şimdi de ben seni kandırdım. Ödeştik.
Gözleri her bir kıvrımını ezberlemek istercesine şimdi arkama toplanmış adamların üzerinde dolandı.
"Kim bu adamlar?" dedi az önceki adrenalinden düzensizleşmiş nefesini toparladığında. Dudağında yer edinmiş birkaç damla kanı elinin tersiyle temizlediğinde buz gibi çıkan sesinin beni gerdiğini hissettim.
"Krallığınızda zorla tuttuğunuz askerlerimden yalnızca birkaçı. Babanız bu nişan yemeği saçmalığını ortaya attığı ilk gün onları beni korumaları için saraya çağırdım. Fakat durumların bu şekilde olacağı benim dahi aklıma gelmemişti."
Bu samimi açıklamama inanmış görünüyordu.
"Onları nasıl sarayıma soktun?"
Ardarda gelen sorularının sebebini algılamak kolaydı. Artan sinirini kontrol altına almaya çalıştığının farkındaydım. Gözleri tehditkar bir şekilde arkamda duran askerleri buluyor olduğundan hızlıca yanıtladım.
"Bana öğrettiğiniz o artık kullanılmayan geçitten."
Daha sonra zihnime dolan sesini tekrarladım.
"Sonuçta birine böyle bir şeyi öğretirken," diye fısıldadım tıpkı onun bu cümleyi kurduğunda yaptığı aynı vurguları yaparak. Cümleyi birlikte tamamladık. "O bıçağın bir gün sana da saplanabileceğini unutmamalısın."
Duraksadı. Gözlerini gözlerimden çekti. Farkında olmadan sıktığı şimdi yeni yaralarla bezenmiş yumruğunu açarak elini salladı.
"Annem ve Elizabeth nerede?" Bu gece onları da bir parçası haline getirmiş olduğum oyunumun aklına gelen detaylarıyla sinirinin daha da arttığını sezdim.
"Zindana götürülürdüler." dedim ve bunu hak ettiğini bildiğim için kendimi açıklamak istercesine ekledim. "Zarar görmeyecekler. "
Gözleri zaten haberdar olduğu bu bilgiyi sakince karşıladı. Sert, ölümcül bakışları arkamdaki adamları bulduğunda konuşmasına izin vermeden, adamlarımı daha da korkutmasına engel olma umuduyla konuştum.
"Yapmalarını emrettiğim şeyi yaptılar." dedim odağını tekrar üzerime çekme isteğimle. "Yapmaları gerekeni. Krallıkları için doğru olanı. Tıpkı sizin gibi."
"Kendi sarayı tehlikede olan bir kral başka bir krallığın sahibi olmaz. " Yavaşça ekledim. "Birazdan zindanda olan anneniz babanıza durumu bildiren bir mektup yazacak. Babanız çıkmış olduğu bu yoldan hedefine varamadan geri dönmek zorunda kalacak. Geldiğinde askerlerim çoktan buradan ayrılmış olacak."
Yalnızca krallığıma ihtiyacı olan zamanı kazandıracak bana çok şey kaybettirebilecek basit bir plan dedim içimden.
"Sarayıma bu şekilde gelen askerleri yaşatacağımı size düşündüren ne?" Sesi keskin, tehditkardı. Bu odadaki herkes tehlikesinden, yapabileceklerinden emindi. O tarafıyla yüzleşmeyi en çok hak eden kişi olup hiç denk gelmemiş ben bile.
"Sarayınıza gelen, savaştan haberdar kimliksiz bir çeteydi Veliaht." dediğimde sorgulayan bakışlarını önemsemeden ekledim. "Para için buradaydılar. Muazzam bir kahramanlıkla bizi kurtardınız ve hepsini yok ettiniz. Yani en azından buraya geldiğinde babanız böyle bilecek."
Kafası bir şeyleri onaylamazcasına olumsuzca sallandı. Bana yaklaşan adımlarını izledim. Geri adım atmadım. Bileğimi bulan sert dokunuşuna karşı çıkmadım. Beni kurtarmak için o bilinmeyene çıkan adımları atan adama böyle bir oyun kurmanın az da olsa kötü hissettiriyor olduğunu fark ettim. Kendisinin de masum olmadığını hatırlatan, içimdeki kini canlı tutmaya çalışan tarafa sığındım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanetli Prenses
FantasiNefesini kulağımda hissettiğimde ürperdim. İstemsizce ona dönen yüzümle vücudumun her bir zerresinde hissettiğim duyguların hepsini teker teker gömmek, yok etmek istedim. "Mantıklı olan ne biliyor musunuz prenses? " Bu sefer eli belimi bulduğunda...