Başlangıç

1.4K 168 248
                                    

Kazanmak ya da kaybetmek, bunu ben seçerim.

Her zaman bir kralın ülkeyi yönettiği düşünülür. Ama eğer kraliçe veya başka biri kralı yönetebilecek kadar zeki ise, o zaman o ülkeyi yöneten kişi kral değildir.

Ve ben zekiyim. Yıllardır kraliçe olduğum bu ülkede zekâmı kullanarak çok şey elde ettim.

Eskiden de zeki ve diğerlerinden farklıydım. Onlar zekalarına değil de kalplerine güvenip sevdikleri ilk adamlarla evlenerek yoksulluktan öldüğünde ben bir kral ile evli, aşık olduğum adamı gözümü bile kırpmadan öldürtmüştüm.

Güçlüyüm bu nedenle kalbe ihtiyacım yok. Eğer kalbim olursa vicdanım olur ve vicdan bir kişinin kaybetmesi için yeterli olabilecek kadar güçlüdür.

Şimdi sahip olduğum iki prensim, bir prensesim ve bana itaat etmek zorunda olan bir halkım var. Eğer ben de zamanında kalbimi dinleyecek kadar aptal olsaydım o zaman benim hikayemin o salak kızlardan hiçbir farkı olmazdı.

Hiçbir şeye değer vermem, amacıma ulaşmam adına bir şey yapmam gerekirse bu ne olursa yaparım, engelim bir kral dahi olsa amacımı ulaşmam için onu öldürmem bile gerekse gözümü kırpmam. Bu yüzden kazanırım.

Şimdi de kazanıyorum. Ateş Krallığı'nın askerleri krallığın sınırlarına yaklaşırken yine ne olacağını planlamıştım ve harfi harfine biliyordum.

Kızıl saçlarımın yeşil yakutlarla işlenmiş tacımın altından uçuşmasına izin verdim. O sırada kralın balkona doğru geldiğini duymak o kadar da zor olmadı.

"Onlarla anlaşma imzalamamızı istediklerini söylüyorlar." diye mırıldandı ben yüzümde beliren gülüşümü rüzgarın uçuşturduğu saçlarımla saklamaya çalışırken.

Mavi gözlerini yeşil gözlerime kilitledi. Gözlerinin içinden her duyguyu görebiliyordum, avucumun içine aldığım bu adamın duygularını gözlerinden okumak benim için oldukça kolaydı.

"Ve kuralları biliyorsun," dedi gözlerini hızla gözlerimden çekerken.

"Eğer anlaşmayı imzalarsak, Hazel prensle evlenmek zorunda."

Yüzüme masum bir gülücük kondurdum ve soğumuş ellerimle sıcak yanağını okşadım.

"Sorun değil hayatım." diye mırıldandım gözlerinden geçen duyguları görebilmek adına gözlerimi gözlerine kilitlerken.

Gözlerinin parıldadığını ve rahatladığını gördüm. O bana hâlâ ilk gün gördüğüm on yedi yaşındaki veliaht gibi aşıktı. O aşkın kalbine yerleşmesine izin vermiş onu yönetmemi ve yenilgiyi en baştan kabullenmişti.

Dudaklarımı dudaklarına yapıştırırken hiçbir şey hissetmedim, sıcak dudaklarıyla soğuk dudaklarımın birleşmesiyle elini o da aynı benim yaptığım gibi benim yanağına yerleştirdi.

"Hala on yedi yaşındaki o genç gibi" diye düşündüm tekrardan. Şaşırtıcıdır ki ne bu krallık, ne kraliyetin beraberinde getirdikleri ne de daha üstü varolmayan bu sınırsız güç onu değiştirmeye yetmişti.

Dudaklarımı dudaklarından çektiğimde kafası karışmış gibiydi. Gözleri kısılmış, kuşkuyla bana bakıyordu. Bu kadar çabuk kabullenmemi beklemiyordu. Hırsımı ve kazanmaya olan aşkımı biliyordu. En azından bu bakımdan beni iyi tanıyordu.

"Kızını bir veliahtla evlendirirsin diye düşünüyordum." diye mırıldandı. Bu sırada cevabımı beklemeden balkonun kapısına doğru ilerlemeye başlamış, bana arkasını dönmüştü. Yavaşça odaya girdi ve gözden kayboldu.

Ben ise yine her şeyin benim istediğim gibi olmasının tadını çıkarıyordum. Hayatın ipleri bendeydi, kaderimi her zamanki gibi kendim yazmıştım.

"Onun hakkındaki planlarımı henüz bilmiyorsun." diye mırıldandım yüzüme oturan gülüşümle sadece benim duyabileceğim bir ses tonuyla.

Lanetli PrensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin