10. Bölüm

18 6 10
                                    

Merhabalarrrrr

Yeni bölümle geldim. Bu bölümde uzun olacak. Değerlendirip, yorum yaparsanız beni mutlu etmiş olursunuz.

Yukarıdakı müziği açmayı unutmayın, iyi okumalar dilerim♡♡♡

___

(Geçen bölümden Akil'in anlatımıyla)

Yerde üzerindeki kanlar kurumuş bir bıçak vardı yanında da not. Kumru bıçağı eline aldı. Elini kurumuş kanların üzerinde gezdirdi ve gözleri doldu. Bense hiç bir şey anlamamıştım. Bu da neydi şimdi?! Kumru eline notu aldı. Not siyah kalemle yazılmıştı ve el yazısı yabancıydı. Not şöyleydi;

"Süprizimi beğendin mi? (;"

___

10. BÖLÜM

(Kumru'nun anlatımıyla)

Yerdeki kanlı bıçağı elime aldım. Üzerindeki kanlar kurumamıştı. Bu bıçağı ve notu tanımamak mümkün değildi. Onun bıçağıydı bu. Katil kaçtığımızı anlamıştı, ya da görmüş olmalıydı. Bize şans vermişti. Bizi öldüre bilirdi, ya da yetimhaneye geri göndere bilirdi. Ama yapmamıştı. Belli ki bizimle mücadele etmek istiyordu. Yoksa işimizi bitirirdi çoktan. Kendimizi kollamamızı istiyordu. Kolaylık istemiyordu. Acı çektirerek öldürmek istiyordu. Bizde ona istediğini verecektik.

Akil'e bakmadan konuşmaya başladım.

"Diğerlerini uyandır, gidiyoruz"diye kısa kestim. Açıklamaya ihtiyacı yoktu. Emrimi vermiştim.

"Nereye? Bunlar da ne demek?"diye soruları sıraladığında soğukkanlılığımı ireli sürdüm ve emrimi tekrarladım.

"Diğerlerini uyandır, gidiyoruz" dediğimde bozulduğunu hissettim. Bozulmanın sırası değildi.

Çocuklara yaklaşıp adeta bir anne şefkatiyle yavaş yavaş uyandırdım onları. Tehlikede olduklarını hiss etmemeliydiler. Panik yapmamalıydılar. Ama artık çok geçti,
Akil her şeyi görmüştü...

Yine yola çıktık. Yavaş yavaş, ama dikkatli adımlarla ilerledik. Her kes bir birine "ne oldu" , "neden buradayız" gibi sorular sorarken ben başımı kaldırmadan yürüyordum. Tam o an yanımda bir kıpırdanma hissettim, ama başımı kaldırmadım. Başımı kaldırmaya gerek duymadım. Yanımdakı kıpırdanmanın sahibini anlamak çokta zor değildi.

"Kumru, neler oluyor?"dedi yanımdakı çocuksu sesin sahibi. Evet, doğru tahmin ettiniz, yine Ömer.

"Hiç bir şey" dedim soğukkanlılıkla ve ardından sustum.

"Nasıl hiç bir şey ya? O zaman neden buradayız?"dedi sabırsızca.

"Öylesine, canım istedi" dedim rahatlıkla. Ne ihtiyaç vardı ki açıklamaya, değil mi?!

"Canın mı istedi? Canına sokayım, Kumru! Her kafan estiğinde bizi gece gece dolaştıracak mısın?" o öfkeden delirirken ben rahattım

"Gelmek istemiyorsan, geri döne bilirsin. Nasılsa seni zorla getirmedik"
dediğimde öfkeden kıp kırmızı olmuştu. Önündeki taşa tekme atıp yavaşladı. Benimse umrumda değildi.

Biraz ilerledikten sonra durmaya karar verdik. Diğerleri yorgunluktan ölüyor olmalıydı. Biraz mola verdik, kuru ekmek yeyip, su içtik. Moladan sonra yine yürümeye devam ettik. Artık her hangi bir şehre çıkmayı çok istiyordum. Bıkmıştım artık. Sürekli kaçmaktan, gerçeklerle yüzleşememekten, birilerinin beni anlamamasından, bütün günümü tehlikeli ormandan çıkmaya çalışmakla harcamaktan bıkmıştım artık. Kelimenin tam anlamıyla bıkmıştım. Bağıra çağıra ağlamak, yardım çağırmak istiyordum...

Vadedilmiş ÖzgürlükHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin