1. Bölüm

2.1K 111 63
                                    

Herkese merhaba. Kurgumuz bir anda aklımıza düşünce biz de yazalım dedik. 2 arkadaş yazdığımız kurgu bizim ilk deneyimimiz. Asker değiliz, Kara Harp'te okumuyoruz, çok fazla bilgiye de sahip değiliz ama elimizden geldiğince araştırarak bilgi ediniyoruz. Umarım beğenirsiniz.

Kirli kayaya doğru yaklaşıp oturdum. Güneş batıyor, hava kararıyordu. Yaptığımız planı son kez kafamdan geçiriyordum.

Bu arada ben Üsteğmen Hazan Karahan. Albayımız Erdinç Arslan'ın talimatıyla görev, ben ve timime verilmişti. Bu gece terörist bölgesine bir silah sevkiyatı gerçekleşecekti. Benim görevim ise bu sevkiyata engel olmaktı.

Düşüncelere dalmışken yanımda işittiğim ayak sesi ile daldığım düşüncelerden sıyrıldım.

"Haydi, yemek vakti! Ne bekliyon burada?" yanıma gelen teröristin sözleriyle ayaklandım ve onu takip etmeye başladım. Biraz ilerledikten sonra yemek alanına vardık.

Herkesin bir arada olduğu tek yer yemek alanı idi. Yani elebaşları olan Fadi'yi bir tek yemek yerken görebiliyordum. Fadi'yi rahatlıkla görebileceğim bir masaya geçtim. Yanımda hareketlilik hissettim ancak bakma ihtiyacı duymadım. Birkaç gündür peşimi bırakmayan, Fadi'nin sağ kolu Abdi gelmişti. Üç gündür yemeklerde, kontrol yürüyüşlerinde dibimde bitiyordu.

Onu umursamadan önümdeki pilavı kaşıklamayı başladım. En fazla dört beş kaşık alıp bırakıyordum. Onların hazırladığı, el sürdüğü yemeği yemek çok güçtü.

Sol tarafımda oturan kadın terörist olan Selin'in seslenmesiyle ona doğru döndüm. Ne oldu dercesine kaş göz yaptım.

"Fadi Başkan yemekten sonra seninle konuşacakmış. Ne oldu bir şey mi yaptın yoksa?" demesi ile şoka girdim. Çünkü asla yanına yaklaşamıyordum.

"Hayır Selin, ne olduğunu bilmiyorum." diyerek kısa kestim. Onlarla konuşmak bir şey kazandırmıyordu.

Yemeğimi Fadi'den önce bitirip mağaranın arkasına doğru yürümeye başladım. Çok uzaklaşmadan, otların azaldığı bölgeye varmam ile kolumdan çekilmem bir oldu. Kolumu tutan elin sahibine baktığımda Abdi'yi görmem ile sinirlerim tepeme çıktı.

"Ne yapıyorsun be sen? Eline, koluna sahip çık. Almayayım seni ayağımın altına." dedim bağırarak.

"Sakin ol be yavru. Başımıza toplayacan herkesi." demesi ile arkadan seslenilmesi bir oldu.

"Hey sen Fadi Başkan'ımız seni bekliyor. Çabuk ol, bekletme."

İyi ki bu pislik adam gelmişti. Yoksa Abdi şerefsizi elimde kalacaktı. Ve eğer onu öldürseydim deşifre olacaktım. Bu kötü düşünceleri kafamdan silip mağaraya doğru yürümeye başladım.

Fadi'nin olduğu alana gelmiş adamların çekilmesini bekliyordum. Beklerken teslimat saati de iyice yaklaşmıştı. Hava kararmıştı. Ama ben hala Fadi'nin beni içeri çağırmasını bekliyordum.

Sonunda Fadi'den beklenen emir gelmiş ve beni içeriye çağırmıştı. Önümden çekilen adamlarla birlikte ben içeriye geçtim.

" Oooo Marin. Gel gel, hele şöyle karşıma otur."

"Başkan beni emretmişsin. Bir kusurum olmadı İnşallah."

"Yoh yoh kusur değil. Hele merak etme. Bu geceki teslimata sen de bizimle geleceksin. Abdi senden çok bahsediyor. Çoh işe yaramışsın." Konuştuğu yamuk Türkçe ile iyice sinirim bozulsa da belli etmedim.

"Olur tabii Başkan. Ne yapılacaksa en iyi şekilde yaparım. Merak etmeyesin."

Fadi ile konuşmamın üzerinden yarım saate yakın geçmişti. Şuan Fadi ve Abdi'nin olduğu arabada ilerlemekteyiz. Özellikle havanın zifiri karanlığa bürünmüş olduğu zaman seçilmişti teslimat için. Bozuk yollarda zar zor ilerliyorduk.

İzler KalırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin