14• Will We Both Go Home Alive?

65 12 42
                                    

Geçirdikleri o büyülü gecenin sabahında Jisung, içini kaplayan kocaman bir huzurla uyandı. Üzerine örtülmüş battaniyeyi görünce huzuru yarıda kesilmişti.

"Merak etme, koltuğun kenarında katlanmış bırakmışsın. Üzerine örtmem biraz uzun sürdü sadece. Üşümemişsindir umarım?"

Konuşan adamın sesini duyunca başını sesin yönüne doğru çevirdi. Minho'nun tanrılar tarafından en ince detayına kadar mükemmellikle işlenmiş yüzünü görünce rahatlamıştı.

"Hayır, merak etme. Çok iyi hissediyorum." Gerinerek Minho'ya cevap verirken üstüne örtülmüş ince battaniye beline kadar sıyrılmıştı.

Minho yutkundu. İlk günlerinden beynini bu kadar uçkurunda unutmaması gerektiğini hatırlatması gerekmişti kendine.

"Seninkiler daha uyanmadı. Hızlı hareket edersen duş bile alabilirsin." diyebilmişti sadece. "Kusura bakma, temizleyemedim üstünü. Kurumuştur şimdi, rahatsız ediyordur seni."

Minho'nun sözlerinden sonra üstüne bakmıştı Jisung. Gerçekten yorgunluktan bayılmadan önce üstünü başını temizlemeyi hatırlamalıydı artık.

'Sadece bakışlarıyla beni bu hale getiren adam, hayata geri geldiğinde bana neler yapmaz.' diye içinden geçirdi. Bunları düşünmeye devam edecek zamanı yoktu.

Üstündeki battaniyeyi hızla katlayıp, koltuğun kenarına koydu. Kıyafetlerini aynı hızla toplayıp, koşar adımlarla ikinci kata inmeye başlarken "Hemen bir duş alayım ben. Sen de bizimkileri kolaçan et olur mu? Yeterince hızlı olursam onlar uyanmadan kahvaltıyı da hazırlarım belki." demişti.

Asker selamı verip Jisung'a gülümsedikten sonra Minho'da iş başına koyulmuştu. Geçirdikleri zamanın sabahında bu kadar hızlı ayrılmak zorunda kalmaları canını sıksa da, Jisung'a hak veriyordu. Arkadaşları ikisini bu halde görmeseler herkes için daha iyi olacaktı.

Hem zaten arkadaşları gittikten sonra tüm zamanlarını beraber geçireceklerdi. İstemedikleri kadar baş başa kalacaklardı.

Bu düşünce Minho'nun yüzüne o aptal sırıtışının yayılmasına sebep olmuştu. Öldükten sonra bile bu kadar şanslı olması normal miydi?

Jisung, gerçekten de arkadaşları uyanmadan duş almayı ve kahvaltıyı hazırlamayı başarmıştı. Hatta krep hamurunu hazırlayıp, pişirmeye bile başlamıştı. 'Yoruldular herhalde, çok uyudu ikisi de.' diye geçirdi içinden.

Tam son krep de pişip, tabağa alacağı sırada, Minho, yüzü asık bir biçimde aşağı kata inmişti.

"İkisi de ortalıkta görünmüyorlar diye kapıda beklemiştim. Ne gördüğümü sorma lütfen."

"Sana odaya gir diyen kim Minho?!" Jisung, tabii ki de ne görmüş olabileceğini hemen anlamıştı, tahmin etmek çok da zor değildi zaten.

"Nolmuş?" Minho'nun hemen arkasından Changbin ve Hyunjin de mutfağa teşrif etmişlerdi. Changbin olayı anlamasa da, Hyunjin'in yanakları hemen kızarmıştı. Evde dolaşan hayaleti anın heyecanıyla unutmuşlardı.

"Dedim ben sana dikkatli olalım diye!" Changbin'in omzuna vurmuştu Hyunjin utancından. Changbin'in olayı anlaması biraz uzun sürmüş olsa da, Minho'nun işlerini hallederken odada olduğunu kavradığında, pişmiş kelle gibi sırıtmıştı.

Ellerini 'ben suçsuzum' der gibi havaya kaldırmış, "Benim hiçbir suçum yok. Kapıyı kilitledik hatta. Kişisel oğlanının odaya izinsiz girmesi benim suçum değil." demişti Jisung'a dönerek.

"Ne zırvalıyosun yine manyak! Kişisel oğlan filan, valla boğarım seni oğlum." Jisung da utananlar listesine birinci sıradan girivermişti. Ortamda ağır bir hava hakimdi, hiçbirisi ağzını daha fazla açmaya yeltenmemişti utançlarından.

I'll Wait Forever • minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin