12 • Syrup is Still Syrup in a Sippy Cup

95 15 43
                                    

Jisung ölümle tanıştığında daha 4 yaşındaydı.

O gün yaşadığı diğer olayları yalnızca hayal meyal hatırlıyor olsa da, çok sevdiği dedeciğinin artık onunla oyun oynayamayacağını öğrendiğinde verdiği tepkiyi çok net hatırlıyordu.

İlk olarak dikkatini çeken şey dedesinin nerede olduğunu görememesiydi. Bu, onu paniğe sokmuştu.

Ayrıca evleri aşırı derecede kalabalıktı o gün. Evde sadece annesi, anneannesi ve dedesinin olmasına alışık olan minik Jisung için bu kadar fazla insanı aynı anda, küçücük evlerinde görmek de epeyce garipti.

Annesini aramıştı gözleri. Kutu gibi olan evlerinin kutu gibi olan salonunda annesini bulması biraz da uzunca sürmüştü. Koşarak yanına gitmişti onu gördüğü gibi.

İlk gözüne çarpan şey anneciğinin ağlamaktan kızarmış yüzü ve gözlerinden sanki sağanak bir yağmur gibi akan gözyaşlarıydı. Neden üzüldüğünü de pek anlayamamıştı. Aç olabilir miydi diye düşündü, çünkü Jisung sadece açken ağlardı.

"Anne, neden ağlıyorsun? Acıktın mı?" Diyerek ufak avuçlarının arasına aldı kadının ıslak yanaklarını. "Dedem yemek getirir şimdi ki, söyleyeyim mi ona? Sen de artık ağlamazsın, değil mi?" Diyerek annesini rahatlatmaya çalışmıştı öğreneceklerinden habersiz.

Oğlunu çaresizlik içinde kucağına alırken hıçkırıklarının arasından konuşmaya çalışmıştı annesi, "Jisung'um, bebeğim, beni iyi dinle. Sana önemli bir şey söylemem gerek."

Kocaman siyah gözleri endişeli bir şekilde annesinin yüzünde gezerken başını sallamıştı Jisung dudaklarını büzerek. "Dedenin uzak bir yere gitmesi gerekti, bir daha gelemeyecek yanımıza ama orada daha mutlu olacak. Bu yüzden hiç merak etme, tamam mı annecim? Çok mutlu olacağı, çok güzel bir yere gitti."

Konuşurken bir yandan oğluna sıkı sıkı sarılıyor, bir yandan içine kokusunu çekerek ağlamaya devam ediyordu gözü yaşlı kadın.

"O buraya gelemiyorsa biz gideriz onun yanına o zaman, hiç mi olmaz? Hem çok güzelmiş gittiği yer..." anneciğinin anlattığı yerin ziyaret edilemeyecek bir yer olduğunu anlayamayacak kadar minikti.

Annesinin neden başını sağa sola salladığını da anlamlandıramıyordu bundan dolayı. Dedesinin bir anda hiç de haber vermeden çekip gitmesi yetmezmiş gibi, bir de annesinden olumsuz cevap alınca kaşlarını çatmıştı. "Oyun oynayacaktık. Bana söz verdi ama."

"Bundan sonra oynayamazsınız bebeğim, ona kızma, olur mu? Bizim yanına gitmemiz için daha çok erken üstelik." Jisung ile konuşurken, gözyaşları gittikçe daha da artmıştı kadıncağızın.

Nasıl oyun oynayamazlardı? Ama dedesi söz vermişti ona, verilen sözlerin tutulması gerektiğini Jisung ondan öğrenmemiş miydi?

Jisung'un küçücük tombul yüzünden bir anda akan göz yaşlarıyla, annesinin kırık kalbi tekrardan paramparça olmuştu. Minik bebeği için ayakta kalması gerektiğini hatırladı. Birbirlerine sarılmış bir biçimde saatlerce ağlamıştı anne oğul.

O zamanlar ailesi Jisung'a bahşedilmiş yeteneklerden bahsetmemişlerdi daha ona.

Babasına verdiği bir daha diriltmeme sözünü tutabilmesi için, Jisung'un soyut ve somut kavramları anlaması gerekiyordu. Yoksa bebeğinin dünyada en sevdiği insanlardan birini, tekrardan dünyaya geri getirmeye çalışacağına adı gibi emindi.

•••

Han Jisung'un ölümle bir sonraki yakın teması 14 yaşındayken, tam da dedesinin 10. ölüm yıldönümünde olmuştu.

I'll Wait Forever • minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin