1• The Last Thing I See

421 31 63
                                    

🚨+18 içerikli bir hikayedir! Okumadan önce lütfen tagleri okuyun! Hikayenin içerisinde bulunan tw lütfen okuyun!🚨

Jisung'un kendine has olan aurası, günlük hayatını yaşamasını bu kadar da engellememeliydi. İnsanlarla bu kadar hızlı ve rahat iletişim kuruyor olması onu herkesin gözdesi haline gelmesindeki en büyük etkenlerden bir tanesiydi. Yakışıklılığı, hayranlarıyla olan inanılmaz bağı, yazdığı hikayelerdeki kurgularının şimdiye kadar hiç görülmemiş sürpriz olaylarla dolu olması ve daha niceleri de cabasıydı.

İşte tam da bu yüzden herkesten ve her şeyden bıkmıştı. İstediği tek şey sadece huzurlu bir şekilde kitaplarını yazmak ve bunları yayınladıktan sonra takip edilmemekti. İnsanların onunla kurduğu parasosyal ilişki akıl almaz dereceye gelmişti. Birçok hayranı, onun hayatı hakkında kararlar verebileceklerine inanmaya başlamışlardı. Gece gündüz demeden onun hem sosyal medya üzerinden hem de fiziksel olarak her adımını takip eder olmuşlardı.

Bununla da yetinmemişlerdi. Eğer saatinde yemek yemiyorsa yemek yemesi için taciz etmiş, evine en sevdiği pizza yerinden en sevdiği pizzayı söylemişlerdi.

Pizza sevdiğini bilmeleri sorun değildi. Hayranlarıyla konuşurken illa ki bahsetmiştir, hatırlamıyordu. Belki de en sevdiği pizzacının adını da vermişti nerden bilsin, gün içinde bir sürü imza gününe katılması gerekiyordu, illa ki birisi sormuştur. En sevdiği pizzayı tahmin etmek biraz daha zordu. Ne de olsa her seferinde üstüne koydurduğu malzemeleri tek tek değiştirmesi gerekiyordu sipariş verirken.

Fakat ev adresini nereden bulmuşlardı?! Hayatında yaşadığı en korkunç olay olabilirdi bu. Ev adresi 'hayranlarının' elindeydi?!

Bu yüzden menajeri ve sürekli kitaplarını basan yayıneviyle aldığı ortak kararla herkesten uzakta bir göl evini tutmuştu. Bu kiraladığı ev ona çok iyi gelecekti. Bundan kesinlikle emindi. Hem istediği gibi kitaplarını yazabilirdi. Dış dünyanın gürültüsünden uzakta, takip edilmeden, kimsenin olmadığı, en yakın evin 10 km ötesinde olduğu, mükemmel bir manzarası olan evde, tek başına.

Rahatız edilmeden.

Belki de rahatsız edilmeme işini çok abartmıştı. Zira evin sahibi bu evin kullanılacağını düşünmediği için yıllardır ne temizlemiş ne de temizletmişti.

Jisung'un para sıkıntısı da yoktu aslında. İsterse tüm evi yıkıp tekrardan daha büyük, daha şaşalı bir ev yaptırabilirdi. Bunun uzun süreceğini bildiği için bu fikri en başından veto etmişti. Ne de olsa yazdığı serinin bir sonraki kitabını da hızlı bir şekilde tamamlaması gerekiyordu. Ya da rahatlıkla evin her odasını temizleyecek ayrı kişiler de tutabilirdi.

Ancak Jisung evin yerini sınırlı sayıda kişinin bilmesini istediği için neredeyse hiç kimseye evin adresini vermemişti. Sadece birinci dereceden ailesi, menajeri ve editörü evinin yerini biliyordu. Bu kişilerin bilmesinin tek sebebi de 24 saat içerisinde en az iki kere haber alamazlarsa eve gelip yaşayıp yaşamadığını kontrol etmeleri içindi. Hatta sırf bunun için ayrı bir telefon ve hat bile almıştı. Kişi listesinde sadece altı isim görünüyordu. Yeter de artardı bile.

Hem ev temizliği için birilerini tutmak istese de o kişilerin Jisung'un hayranı olma ihtimalleri de vardı. Veya hayranı olmasalar bile illa ki birileri Jisung'u tanıyabilir, nerede yaşadığını öğrenebilir ve onu, bu kimsenin varlığından haberdar olmadığı göl evinde taciz etmeye devam edebilirlerdi. Çünkü buna benzer bir şeyi daha önceden denemişti ve başarısız olmuştu. Hoş ilk denemesinde bu kadar sıkı önlem almaması onun hatasıydı. Belki de insanlara güvenmek istemişti, kim bilir?

Zaten evine kimseyi de davet etmek istemiyordu. Birden fazla insan demek, çok insan, çok gürültü demekti. İnsanlardan bıkmıştı. Biraz daha sessiz, sakin ve huzurlu bir ortama ihtiyacı vardı kitabını tamamlayabilmesi için. Bu da evin tüm temizliğinin Jisung'un omuzlarında olduğu anlamına geliyordu.

Tuttuğu evin bir hayli büyük olması işini hiç de kolaylaştırmıyordu. Üç katlı, gölün hemen yanına yapılmış bu ev, dışarıdan görüldüğünden daha da genişti. Evin içine girildiğinde kocaman bir salon kişiyi karşılıyordu. Sol tarafa ilerlenirse neredeyse salondan büyük bir mutfak görülebilirdi. Arka bahçe kapısının yanına konumlandırılmış bir ardiye de bulunuyordu ilk katın solunda. Bu ardiyenin içinde bahçeyi düzgün tutmak için gerekli ne varsa hepsi bulunmaktaydı.

İkinci katta ise 'normal' sayılabilecek boyutlardaki dört tane oda inşaa edilmişti. Odaların ilki yatak odası olarak düzenlenmiş, hemen bitişiğindeki diğer oda ise kıyafet odası olarak tasarlanmıştı. Bu iki odanın karşısında kalacak şekilde geniş bir çalışma odası eklenmiş, en sondaki odayı da ev sahipleri özellikle sinema odası olması için özel olarak yerleştirmişlerdi. Jisung en çok da bu oda için heyecanlanmıştı.

Evdeki sinema odasından daha da fazla Jisung'u heyecanlandıran şey, en üst kattaki 'mini' botanik bahçesiydi. Yoksa teras mı demeliydi? Tam emin değildi. Çünkü bu gerçek çimen ile kaplanmış zemine sahip camekan yer, Jisung'un günlerini en fazla geçireceğine inandığı bir yer gibi gelmişti ona. Önceden de belirtildiği gibi, ev sahibi bu evi kendi başına bırakalı çok olduğu için, önceden ekilmiş çiçekler maalesef solmuşlar, geriye koskocaman bir mezarlık bırakmışlardı.

Evi kiralamaya geldiğinde özellikle burayı sevdiğini fark eden ev sahibi, o taşınmadan önce zemini çimle kaplatmayı akıl etmiş, en azından biraz da olsa canlılık katmıştı bu terk edilmiş mekana. Ev sahibi iyi biri gibiydi, belki de Jisung ona güvensin diye rol yapıyordu bilemiyordu. Şimdilik mesafesini koruması onun için en iyisi olacaktı.

Evin genişliği ve terk edilmiş olmasının verdiği toz tabakası Jisung'a hiç de yardım etmiyordu. Eve girdiğinden beri 15. deterjanlı suyunu doldurmuş, hatta ve hatta bitirmişti bile. Ev sanki hiç temizlenmemiş gibi görünüyordu saatler geçmesine rağmen. Belki de vaz geçmeliydi. Tek bir kişinin altından kalkabileceği bir iş değildi.

Hayır, hayır böyle düşünmemeliydi. O çok güçlü bir insandı. Her şeyin üstesinden rahatlıkla gelebilirdi. Onun doğasında zorlukların altından kalkmak vardı. Minik bir toz tabakası mı onu yoracaktı? Asla!

Ensesinde hissettiği, neredeyse bir nefesi andıran serinlik ile ürpermişti Jisung. 'Bu da neyin nesi?' diye düşünürken aklına evin tüm pencere ve kapılarını açtığı geldi. Muhakkak ki dışarıdaki rüzgar onun da üşümesine sebep olmuştu. Başka ne olabilirdi ki?

İkinci kata çıkıp odasına yöneldi, kapının rüzgardan kapanmış olduğunu gördü ve hiçbir acelesi olmamasının verdiği rahatlıkla kapıyı açtı. Odanın camları neden kapalıydı? Belki de rüzgar yüzünden kapanmışlardı ya da kendisi kapatmıştı. Tam hatırlayamıyordu. Zaten bu sıralar çoğu şeyi hatırlayamıyordu ya. Her şeyi tek tek not alması gerekiyordu.

Camların kapalı olması işine gelmişti. Biraz üşümüştü çünkü o yüzden sanki tüm ev kutupların tam da ortasına düşmüş gibi geliyordu ona. Tüm evi gezip her odanın camlarını ve kapılarını tek tek kapattı Jisung. Mutfağa gidip kendine kocaman bir kadeh şarap koydu. Bunu kesinlikle hak etmekten fazlasını yapmıştı, şahsi görüşüne göre.

Tam da mutfak tezgahına dayanmış, şarabından bir yudum alacaktı ki, ensesindeki ürperti tekrar geri geldi. Noluyordu bu evde? Neden hala daha üşüyordu?

Aslında sanırım üşümüyordu. Sanki gerçekten birisi ensesine üflüyordu.

Sol kulağında hissettiği hafif üflemeyele kafasını hızlı bir şekilde o yöne döndürdü. Camların kapalı olduğundan adı gibi emindi. Kesinlikle kapatmıştı.

Sağ kulağında duyduğu fısıltı hissettiğinin rüzgar olmadığını kanıtlar nitelikteydi.

"Burda olmamalısın."

☆*:.。..。.:*☆

Yazar notu:

Merhabalar! Genel olarak ikinci ama watty için ilk (ve Türkçe olan ilk!) ficimle karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz! Yorumlarınız benim için çok değerli. Bu hikaye için birkaç farklı düşüncem var zamanla hangi yöne çekmek istediğime karar vereceğim. Görüşmek üzere! ()*:・゚

I'll Wait Forever • minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin