0.6,5

105 14 83
                                    

chenle'dan

"Ben Jisung'un yanına çıkıyorum!"

Odamdan çıkarken boş koridora doğru bağırdım. Mark hyung muhtemelen mutfakta bir şeyler yiyordu. Jeno hyung dolunay yüzünden kötü hissettiği için sabahtan beri kendisini odasına kapatmıştı.

Jisung'um da çatı katındaydı. O her zaman dolunayları çok ağır geçirirdi ama bu sabah uyandığımızda normalden farklı hissettiğini söylemişti. Kahvaltı ederken göz rengi bir kaç kez değişince de kontrolümü kaybederim korkusuyla çatı katına çıkmıştı.

Dışarıdan kilitli kapıyı açıp anahtarı yine üzerinde bırakarak içeriye girdim. Küçük bir büyüyle kapıyı kilitleyerek Jisung'a döndüm.

Odanın köşesinde yerde oturuyordu. Ben gelmeden önce telefonuna bakıyor olacak ki ekranı açık bir şekilde yan tarafında duruyordu. Göz renginin normal göz rengi değil de neredeyse kırmızı olacak bir sarı olduğunu fark edince iç çektim.

Daha ay çıkmamıştı bile.

"Biraz daha gelmesen yalnızlıktan kafayı sıyıracaktım." Gülümseyerek sol kolunu açtığında hızlı adımlarla yanına gidip kolunun altına girdim.

Başımı omzuna yasladığımda diğer kolunu da belime sardı ama haraketlendiğinde çıkan şangırtılarla başımı ondan uzaklaştırdım. Bileğine sardığı zincirleri görünce kaşlarım çatıldı.

Yaklaşık iki yıldır dolunaylarda kendini zincirlediği olmamıştı. Evet öncesinde hep daha zor geçirmişti bu dönemleri ama kendini kontrol etmeyi başarmıştı en sonunda. Ne olur ne olmaz diye bu odaya kendini kilitletiyordu sadece. Kurda dönüşüp etrafı dağıtmak dışında de bir şey yapmıyordu. Çok kontrolsüz olunca da Mark sürümüzün alfası olarak onu sakinleştiriyordu. Jisung'un tek sorunu mental olarak etkileniyor olmasıydı. Bir keresinde Mark yokken dolunayı geçirmek zorunda kalmıştı ve sonuçları korkunç olmuştu.

"Ne zamandır kendini dolunaylarda zinciliyorsun Jisung Lee? Onları sadece farklı amaçlar için kullanmaya söz verdiğimizi sanıyordum?"

Yaptığım imaya hafifçe güldükten sonra kolunu daha fazla ses çıkartmak ister gibi salladı.

"Ne kadar ses çıkaracaklarını test etmem gerekiyordu." Sırıtan yüzüne karşı dil çıkarttıktan sonra yavaşça ağzına vurdum.

"Arsızlık yapma."

"Sen yapıyorsun ama?"

"Bu ilişkinin tek arsızı benim." deyip hızlıca dudağına bir öpücük kondurup geri çekildim. "Sen arsızlık yapamazsın."

Tekrar öpmek için uzanınca geriye çekildim. Bana sinirle bakıp elimi tuttuğu gibi kucağına çekti beni. Eh, ben de itiraz etmedim. Yanına geldiğimden beri yapmayı planladığım tek şey buraya oturmaktı zaten.

"Normalden kötü mü hissediyorsun gerçekten?"

"Bilmiyorum. Kötü hissetmek değil gibi aslında. Tam ne hissettiğimi ben de bilmiyorum." Odaya gelmeden önce çıkarttığım bileklik yüzünden açıkta olan bileğime bir öpük kondurdu.

Ne zaman bileğime bilekliği takmasam yaptığı ilk şey bu oluyordu. Siyah renkteki büyücü taşıma dudaklarını sanki benden özür diliyormuş gibi bastırıyordu. Benimse her seferinde kalbim tekliyordu.

"Her zamankinden farklı ilerliyor sadece her şey. Kontrolümü kaybetmiyorum ama ellerim pençeleşiyor ve ben değiştiklerini fark etmiyorum bile. Gözlerimin rengi siz okula gittiğinizden beri farklı. Kendimdeyim ama bir şeyler farklı gibi. Risk almak istemedim." Tekrar bileğini çevirip ses çıkarttı. "Hem gerçekten test etmiş oldum."

unknown • mhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin