0.9,5

83 12 219
                                    

Renjun'dan

Yatağında ölü gibi yatan Mark'ın yanında sessizce otururken aklımda çok fazla düşünce dönüyordu. Uyanıp uyanmadığını kontrol etmek için odasına gelmiştim ama aklımda dönen tilkiler yüzünden, kendini suçlayıp ağlayan Donghyuck ve onu teselli etmeye çalışan Hendery ile Jaemin'in yanına geri inememiştim.

Mark sayesinde sürümüzdeki diğer kişilerin aksine melezlerin varlığından haberdardım. Mark benden pek bir şey saklamazdı. Söylemediği tek şey Donghyuck'un abisinin Jongin olduğuydu.

Yine de öğrendiğimde bu bilgi beni pek şaşırtmamıştı. Hisleri kuvvetli biriydim. Donghyuck'ta beni rahatsız eden bir şeyler hep vardı. Kişiliğiyle alakalı değildi bu. İyi biri olduğunu fark edeli uzun zaman olmuştu. Ya da Mark ve diğerleriyle kolayca yakın olması da değildi beni rahatsız eden. Bildiğim tek şey onda yanlış bir şeyler olduğuydu.

Donghyuck hayatımıza gireli pek bir zaman olmamıştı ama hepimiz ona alışmıştık bile. Bazen o kadar kaybolmuş bakıyordu ki ona üzülmeden edemiyordum. Donghyuck Helian gibi bir yerde doğup büyümeyi hak etmiyordu. Bu kadar uzun zamandır yalnız yaşamayı hak etmediği gibi.

Birbirimize aslında hem çok benziyorduk hem de çok farklıydık Donghyuck'la. Ben de onun gibi bir büyücü klanında doğmuştum. Klanım Çin'in en büyük klanıydı. Gizli bir yerdeydi. Helian'dan tek farkı benim klanım huzurlu bir yerdi. Yaşayan herkes mutluydu. Liderleri olan babamın da tek amacı huzuru sağlamaktı. Ayrıca Çindeki tüm büyücülerin kayıtlı olduğu ve kontrolün sağlandığı büyük meclisin de başıydı.

Benim de tıpkı Donghyuck gibi bir abim vardı. Ben Mark'ların yanına Seul'e taşınana kadar da yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Hatta bir abiden çok yakın arkadaştı o bana. Her zaman beni düşünür endişelenirdi ama büyüklük taslamazdı. Babamdan sonra klanımıza çok iyi bir lider olacaktı Junhui abim. O bir saf kan olarak bunun için doğmuştu.

"Uyanmadı mı hâlâ?" Jaemin'in sesini duymamla başımı yerden kaldırdım. Hafifçe araladığı kapıdan başını uzatmış bana bakıyordu. Başımı üzgünce iki yana salladığımda kapıyı tam açıp içeri girdi. "Ateşi falan var mı?"

"Sen ilaç verdikten sonra düştü." Mark'ı eve getirdiklerinde deli gibi ateşi vardı. Yüzü de şu ankinden daha solgundu. Jaemin yanımızda olduğu için şanslıydık. Hemen müdahale etmişti. "Donghyuck hâlâ ağlıyor mu?"

"Hayır ama hâlâ kendini suçlayıp duruyor. Hendery'nin boğazı yoruldu onu suçsuz olduğuna inandırmaya çalışırken."

"Mark'a çok değer veriyor."

"Kendine de bir o kadar vermiyor." dedi Jaemin üzüntüyle. "Onu sizden daha uzun zamandır tanıyorum. Yaşadığı kötü her şeyde kendini suçluyor."

"Mark da aynısı." dedim bu sefer. Aptal Mark'ın da Donghyuckt'an hiçbir farkı yoktu. Sevdiği herkesin yükünü kendi omzuna almaya çalışıyor sonra da altında kalıyordu. Yine de kimseye belli etmiyordu. Herkesi yardım almadan korumaya çalışıyordu. Şu an burada yatıyor olmasının sebebi de tam olarak buydu.

Jaemin dediğime gülüp çantasından ilaçlar çıkardı. Ne olduklarını anlamaya çalışır gibi hepsini tek tek inceliyordu. "Mark Donghyuck'u sürüye mi aldı?"

"Hayır." dedim net bir şekilde.

"Renjun beni sevmediğini biliyorum ama lütfen yalan söyleme. Kimseye söylemeyeceğim. Doğru ilacı vermek için emin olmam gerekiyor." İç çektim. Öyle bir soru sormuştu ki ne desem yalan sayılırdı.

"Yalan değildi. Neden bunu düşündün?"

"Donghyuck öyle sanıyor ama Mark Jongin'in yaptığı büyü yüzünden bu halde değil. Doktorum ben Mark'ın ne yaptığını anlayabiliyorum."

unknown • mhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin