"Günaydın!"
Bugün keyfim çok yerinde uyanmıştım ama sanırım kimse benim gibi uyanmamıştı.
Ev halkından aldığım ruhsuz günaydınla kaşlarımı çattım. Renjun ve Jisung dışında herkes mutfaktaydı. Chenle yine ocağın başında domatesli bir şeyler yapıyordu ama onun da yüzü asıktı. Jeno da başını masaya koymuş öylece bakıyordu.
"Ne oldu be size? Kötü bir şey yok değil mi? Renjun nerede? Mutfağı nasıl size bıraktı?" Benim tanıdığım Renjun bu üçlüyü aynı odada tek başlarına bile bırakmazdı.
"Odasına çıktı." diye mırıldandı Jeno. Sonra kafasını umutla yattığı yerden kaldırıp bana döndü. "Sen çağırsana. Bizden biri odasına giderse evi ateşe verebilir. Sen gidersen yapmaz."
"Ne yaşandı bu evde sabah sabah?" diye sorduktan sonra Mark'ın oturduğu sandalyeye yaklaşıp elimi alnına koydum. Kafasını kaldırıp kocaman gözleriyle oturduğu yerden yüzüme bakmış sonra da tekrar Jeno'ya dönmüştü. "İlacını aldın mı sen?"
Başını sallayıp alnındaki elimi tutup omzuna yerleştirdi. "Aldım."
"Jeno ve Renjun kavga ettiler." Chenle ilk soruma kimsenin cevap vermeyeceğini anlayınca araya girdi. "Jeno görev için Japonya'ya gidecekmiş. Renjun da daha yeni döndün zaten diye sinirlendi. Haksız da sayılmaz."
"Önemli olmasa gitmezdim ki. Sürülerin biri vampirlere saldırmış." deyip somurttu Jeno. "Sırf akşamki büyücüler partisine birlikte gitmek istiyor diye gidişimi bir gün erteledim hem ben."
"Bunu ona söylemedin ki." Dedi Mark. Kavgaya şahit olmadığım için yorum yapamıyordum ama belli ki birtakım iletişim sorunları yaşanmıştı.
"Söyleyecek zaman bırakmadı ki bana."
Başımı onaylamazca iki yana sallayıp Chenle'ya döndüm. "Jisung nerede?"
"Nezarethanede."
"Ne?!" Chenle'nın rahatlığı karşısında ne diyeceğimi bilemeyerek Mark'a baktım.
"Kun'un üstüne yürümüş dün. Hak etmiş yani." dedi Mark da omuz silkerek. "Yılda en az iki kere yaşanıyor bu. Alıştık artık."
"Sakin gözüktüğüne bakma sen onun. En delimiz o." Jeno'nun dediğiyle güldüm. "Kun Chenle'nın onunla evlenmesine izin vermesin de görsün gününü."
"Abim o kadar taş kalpli değil. Jisung'la anlaşma şekilleri bu sadece." Diye itiraz etti Chenle. "Sen kendi haline bak. Renjun götüne büyü çaksın da gör Japonya'yı."
Jeno yine ağlamaklı bir ses çıkarıp başını masaya koyunca bu yıkık haline göz devirdim. "Ben gidip Renjun'a bakayım o zaman. Siz yemeye başlayın yeterince soğuttuk her şeyi zaten."
Onları mutfakta bırakıp üst kata Renjun'in odasına çıktım. Evlerini dün inceleyecek kadar aklım yerinde değildi. Bugün biraz daha dikkat edebilmiştim. İki katlı müstakil bir evleri vardı. O kadar huzurlu hissettiriyordu ki nasıl döşediklerini merak etmiştim. Herkes bir parçasını bu eve koymuş gibiydi sanki. Sıcacıktı.
Ayrıca salonlarına kocaman bir noel ağacı bile kurmuşlardı.
Renjun'in kapısını çalıp gel dediğini duyunca yavaşça araladım kapıyı. O kadar sakin gel demişti ki beni göndereceklerini zaten tahmin etmiş olmalıydı.
Odasının kapısının ormana(!) açılmasıyla bir süre ne olduğunu anlamak için durdum. Odası yatak odası değil de botanik bahçe gibiydi.
"Bu kadar bitkiyle aynı odada uyumak sağlıklı mı?" dedim kendimi tutamayıp. Odasına girip yavaşça kapısını kapattım. Pencere olmayan duvarı tamamen kitaplıkla kaplıydı ve büyü kitabı olduğunu tahmin ettiğim bir sürü kitap diziliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
unknown • mh
Fanfiction"Ben varım Donghyuck. Yetmez mi?" markhyuck werewolf au •slow update