Donghyuck Incheon'dan döneli üç gün olmuştu. Bu üç boyunca kafayı yememek için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Özellikle pazar günü düşünmekten başka bir şey yapamadığını fark edince WuKong'a gidip Hendery'i bile darlamıştı.
Mark'a hâlâ hiçbir şey anlatmamıştı. Anlatacağına dair söz vermişti ama önce Kun'la konuşmak istediğini söylemişti. Kun'la konuştuktan sonra Mark'la uzun uzun konuşacaktı. Ona ,kabul etmek istemese bile, güveniyordu. Hatta şu an Kun'a mı daha çok güveniyorsun Mark'a mı diye sorsalar düşünmeden Mark derdi.
Tabi bu seçimin arkasında son zamanlardaki Kun'un ona karşı olan tutumunun da etkisi vardı.
Kun ondan gerçek anlamda kaçıyordu. Dejun ile konuşmak için gittiğinde de onunla görüşmemişti. Donghyuck o zaman bunun bir tesadüf olduğunu düşünse de üç gün önce Mark'a Kun'la konuşma şartını koştuğunda da Donghyuck onu aramış ama Kun telefonu açmamıştı. Sonra Mark aramayı teklif etmişti ve Kun onun telefonunu açmıştı. Çin'de olduğunu ve çarşamba sabah döneceğini, o zaman Hyuck'la konuşabileceğini söylemişti.
Bu olaylar yüzünden sınırdan geçenin kendisiyle ilgili biri olduğuna neredeyse emindi Donghyuck. Hatta kendisinin bilmediği başka olaylar döndüğünü bile düşünüyordu. Yakında şehirden gitmesini isterlerse şaşırmayacaktı.
Şimdiyse vizesinden çıkmış Chenle'nın fakültesine doğru ilerliyordu. Geçen gece Mark'ın ona giymesi için verdiği kıyafetleri yıkamıştı sahibine geri teslim edecekti. Normalde Jisung'a vermeyi düşünmüştü ama bu gece dolunay olduğu için Jisung okulda değildi. Dolunay genelde sadece geceleri kurtların üzerinde etkili olsa da bazıları gündüz de etkilenebiliyordu. Jisung kontrolünü kaybetmekten korktuğu için kalabalık yerlere adım bile atmıyordu.
Chenle'nın dersinin olduğu binaya geldiğinde Renjun ve Mark'ı da onun yanında bulmayı beklemiyordu.
Mark'ı bir süre görmek istemiyordu. En azından Kun'la konuşana kadar onunla yüz yüze gelmekten kaçmayı planlamıştı ama pek başarılı olduğu söylenemezdi.
"Selam." Dedi soğuk havaya rağmen hiç de üşüyormuş gibi görünmeyen üçlünün yanına geldiğinde. Onlar da gülümseyerek karşılık verdiler. "Kıyafetleri getirdim. Haberin olmadan almış oldum ama yine de teşekkür ederim."
Elindekini Chenle'ya uzatıp yere bakmaya başladı. Chenle sorun olmadığını söyleyip elindekini aldığında Donghyuck kafasını kaldırmadı.
Kendini kötü hissediyordu. Mark'a anlatacağına dair söz vermiş gibi olmuştu ve hâlâ onunla konuşamadığı için kendini ona karşı borçlu hissediyordu. Mark anlatmasını sabırla bekleyeceğini söylemiş olsa da Donghyuck, kendisi de içten içe anlatmak istediği için geçen her saniyede kendini suçluyordu.
"Sınavın mı kötü geçti? Neden durgunsun sen?" Renjun tek kaşını kaldırıp Hyuck'a bakarken kendini tutamadı. Her zaman soğuk ve yargılayıcı bakışlar atıyor olabilirdi ama içten içe insanları inceliyordu. Donghyuck bugün her zamanki gibi değildi. Mark'ın da ona birkaç kez alttan baktığını ama bir şey demek için ağzını açıp vazgeçişini görünce dayanamamıştı.
"Hayır, kötü değildi. Yorgun hissediyorum sadece biraz." Renjun'a zorla gülümseyerek bakınca göz devirmemek için kendini çok zor tutmuştu büyücü olan.
"Dolunay yüzünden mi acaba hyung? Hep böyle mi oluyor?" Chenle'nın sorusuyla bir süre düşündü Donghyuck. Kendini kontrol etmeyi çok küçük bir yaşta öğrenmişti ve o zamandan beri dolunaylar onu neredeyse hiç etkilemiyordu. Kun'un ona yaptığı büyü de etkileri olabildiğince aza indirdiği için hep çok normal geçirirdi dolunayları.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
unknown • mh
Fanfiction"Ben varım Donghyuck. Yetmez mi?" markhyuck werewolf au •slow update