0.7

119 17 109
                                    

Gözlerimi açalı ve dün gece olanları hatırlayıp kavrayalı bir süre oluyordu. Uyandığımdan beri düşünmekten başka bir şey yapmamıştım. Doğru düzgün hareket bile etmemiştim.

Bir ara kapı sesi duymuştum muhtemelen Mark ve Renjun okula gitmişti. İkisinin de dersi vardı bugün.

En sonunda düşünmekten yorulup yataktan kalkıp duşa girdim. Dün gece o kadar gerilmiştim ki duş şu an en çok ihtiyacım olan şeydi.

Duştan çıkıp giyinirken aklımda sadece Mark vardı. Ona çok büyük bir teşekkür etmem gerekiyordu. Dün gece o gelmese ne olurdu bilmiyordum. Garip bir şekilde o geldikten sonra sakinleşmiştim. Gerginliğim gitmiş yerini sadece korkuya bırakmıştı. Korkan da ben değildim gerçi. Küçük Haechandı.

Aklıma gözlerimi görmesini istemediğim için Mark'ın beni odama kucağında taşıması gelince duraksadım. Dün gece ne olduğunun çok farkında olmasam da şu an her şeyi çok net hatırlıyordum. Utanmaktan da geri duramıyordum.

Hem mahcup hissediyordum hem de gerçekten utanıyordum.

Isınan yanaklarımı ellerimle yelledikten sonra sakin adımlarla odamdan çıktım. Mutfağa girmeden duyduğum seslerle evde yalnız olmadığımı fark ettim. Başta korkacak gibi olsam da Mark'ın olduğuna emin olduğum mırıldanmalar duyunca rahatlayarak kapıya kadar yürüyüp ne yaptığına bakmaya başladım.

Adım seslerimi duymuş olacak ki elindeki kapağını açmaya çalıştığı yemek kabını sinirle tezgaha bırakıp bana döndü.

"Günaydın demeden bunu söylediğim için kızacaksın ama şunun kapağını açar mısın? Yoksa ben parçalayacağım." Yemek masasındaki diğer yemek kutularını gösterdi kendini savunmak ister gibi. "Onları açabildim ama bu sıkışmış. Neden anlamadım."

Sinirli sinirli kaba bakınca kendimi tutamadan gülmüştüm. Küçük bir çocuk gibi kaba sinirleniyordu. Tezgahtaki kabı alıp onun açmaya çalışırken şeklini bozmadığı bir kenarından tutup açtım. O kadar rahat açmıştım ki Mark kendini tutamamış "Nasıl ya?" demişti.

"Günaydın gergin Mark." Elimdeki içinde çorba olan kabı diğerlerinin yanına bırakıp masaya oturdum. Yemekleri görünce o kadar aç hissetmeye başlamıştım ki Mark'ın yemek yapmayı denemek yerine sipariş vermesiyle dalga geçememiştim bile.

"Gergin değilim ki." Dedi karşımdaki sandalyeye otururken. Kaşlarımı kaldrıp 'emin misin?' dermiş gibi baktığımda ofladı. "Tamam, dolunay yüzünden biraz gerginlik olabilir üzerimde."

Dolunay demesiyle dün gece beni kucağında odama taşıması geldi aklıma tekrar. Utançla başımı eğip hızlıca ağzıma önümdeki yemeklerden doldurdum.

Mark'ın bakışları yüzümü bulunca esmerliğime güvenerek kızarmadığımı umdum. Hafifçe gülüp o da yemek yemeye başladı.

Neden gülmüştü ki? Utandığımı anlamış mıydı?

"Dün gece yanıma geldiğin için teşekkür ederim." Dedim ağzımdakileri yutup. Utandığımı anladıysa da anlamıştı yani yapacak bir şeyim yoktu. Önce sabahtan beri düşündüğüm şeyi yapmalıydım. Ondan bir şeyleri saklamayacaktım. Kun'un ne düşüneceği umurumda değildi artık.

"Önemli değil."

"Önemliydi Mark." Gerçekten önemliydi. Ben dün ona Renjun'i benimle gönderiyor diye kızmıştım bile. O sadace gerekeni yapmaştı aslında. Hatta kendi sürüsünün betalarını bırakıp benim yanıma koşmuştu. Ona o kadar borçlu hissediyordum ki önemli değil diyerek kestirip atmamalıydı.

"Betalarını bırakıp geldin buraya. Tekrar yanlarına gitmişsindir diye düşünmüştüm ama buradasın. Önemli bu yüzden."

"Renjun gitti yanlarına. Zaten Chenle da Jisung'laydı. Gelmem sorun değildi."
Önüme eriştelerden bıraktı sonra sanki ben daha da mahcup hissedeyim diye. "Yemek ye hadi boşuna almadım bunları."

unknown • mhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin