"Hyuck'u senden falan çalmadım ben. Ne saçmalıyorsun?"
Mark'ın bıkkınlıkla söylediği şeye güldüm. Hendery'le telefonda konuşuyordu ve Hendery onu şaşırılmayacağı üzere çok kısa bir sürede bıktırmıştı.
"Tamam Hendery sus. Hyuck'a veriyorum telefonu. Ne diyeceksen ona söyle. Bir daha da ona ulaşamayınca beni arama."
Mark telefonu bana uzatırken bile Hendery'nin sesi hâlâ dışarı taşıyordu.
"Efendim Hendery?" Dedim Mark'ın odadan çıkışını izlerken. Tam konuşmaya devam edecekken Hendery ısrarla Mark'ı aramaya başlayınca konuşmaya devam edememiştik.
"Götünü mü verdin?"
"Öldürürüm seni Hendery. Hiç acımam."
"Sevgilim de seni öldürür sonra. Dene bir bakalım ne oluyor?" Sevgilim mi demişti o?
"Ne sevgilisi?"
"Baş büyücünün sağ kolunu ayarttım ya ben. Unuttun mu?" Sesinden bile sırıttığı belli olurken ben göz devirdim. Dejun hyungla ikisini ben yan yana bile düşünemiyordum.
"Bunun yalan olmadığına hâlâ inanamıyorum ya ben. Dejun hyung sana nasıl tav olmuş olabilir?" Hendery konu flörte gelince çok başka bir insan olabiliyordu ama gevşekti işte. Dejun ise koskoca baş büyücünün en güvendiği kişiydi. Normal hayatını çok bilmesem de ciddiydi. Dediğim dedikti. Gerektiği yerde insanlara çok güzel haddini bildiriyordu.
"Telefonu vereyim istersen. O anlatabilir sana."
"Yanında yani şu an? Onun yanında mı bana saçma sapan şeyler sordun?"
"Şaka. Yanımda değil de saçma sapan değildi bence ama neyse." dedi bir kez daha göz devirmeme sebep olurken. "Ben seni okulda mısın diye aramıştım ama ulaşamadım. Noel bilekliğini yaptım. Onu verecektim."
Noel bilekliğini duyunca telefonumu kulağımdan uzaklaştırıp tarihi kontrol ettim. 24 aralık yazısıyla karşı karşıya kaldım sonra da. Yarın noeldi ve ben bunun farkında bile değildim. Son zamanlarda o kadar çok şey yaşamıştım ki günleri karıştırmıştım. Yılın en sevdiğim zamanlarını böyle harcamış olmak beni üzmüştü.
"Tarihin farkında değildin, değil mi?" Hendery'nin üzülerek söylediği şeyi görmeyeceğini bilsem de başımı sallayarak onayladım.
"Tamamen aklımdan çıkmıştı." Yerimden kalkıp odanın köşesinde duran, ne diye aldığımı bilmediğim çekmeceyi açtım. Geçen yıl sanki çok fazla arkadaşım varmış gibi yaptığım renkli bilekleri çıkarttım oradan. Bir sürülerdi ve hepsi çiçek desenliydi. "Bilekliklerim hazır ama. Okuldaysan bugün gelebilirim."
"Sınavım var az sonra. 1 saate biter diye düşünüyorum. Okulda olurum yani."
Klanımı pek sevmiyor olsam da bazı geleneklerini seviyordum. Noel bilekliği de bunlardan birisiydi. Biz noelde hediye almak yerine sevdiğimiz insanlara vermek için bileklik örerdik. İpler iki kişinin kaderini temsil ederdi ve bileklik haline getirirken kaderlerinizi birbirine bağlandığını, yeni yılda da birlikte olacağınız anlamına gelirdi. Yılın ilk gününe kadar da hiç çıkarmadan takardık bu bileklikleri. 1 ocakda kader bağının yıl içinde kopmaması için bileklikleri yakmak gerekiyordu.
"Haechan bir de şey..." dedi Hendery çekingence. Nadir görebileceğiniz bir durumdu çünkü Hendery çekinmezdi. Az önce dediğim gibi gevşeğin tekiydi. Bir de bana çok uzun süredir Haechan dememişti. Çocukken derdi sadece. Ondan gerçek ismimi duymak buna rağmen tuhaf hissettirmişti. Bana Donghyuck denmesine o kadar alışmıştım ki Haechan'ın varlığını unutuyordum bazen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
unknown • mh
Fanfiction"Ben varım Donghyuck. Yetmez mi?" markhyuck werewolf au •slow update