Tost makinesinden aldığım tostu yaklaşık bir 15 dakika önce tanıştığım Jeno'nun tabağına bırakırken gülümsedim. O da bana karşılık olarak gülümsedikten sonra kendime de tost alıp masadaki boş sandalyelerden birine oturdum.
Jeno tatlı biriydi. Bir köpek yavrusu kadar tatlıydı hemde. Ancak bu tatlılığına rağmen fazlasıyla da yakışıklıydı. WuKong'da onu daha önce görmüştüm ama karanlık ve biraz da uzakta olduğu için yüzünü seçememiştim. Eğer Renjun'in dediği gibi Jaemin ona kafayı takmışsa fazlasıyla haklı bulabilirdim.
"Mark abinin yanına mı gitmiş?" Renjun'in soruyla Chenle yaptığı domatesli yumurtayı zorla Jisung'un ağzına sokmaktan vazgeçip ona döndü. Jisung'la göz göze geldiğimizde istemsizce sırıttım. Yumurtadan kurtulduğu için o kadar rahatlamış görünüyordu ki gidip Renjun'i alnından öpebilirdi.
"Abimi aradım sabah Mark yanımda sonra konuşalım dedi kapattı. Ben de tam bilmiyorum."
Sabah Jisung'un bana seslenmesiyle uyanmıştım. Ben uyanmadan bir süre önce eve geldiklerini ve kahvaltının hazır olduğunu söylemişti. Mark'ın evde olmadığını da o zaman öğrenmiştim. Şu an saatin dokuz buçuğa geldiğini düşünürsek evden çok erken çıkmış olmalıydı.Onu en son gece mutfaktan çıkarken görmüştüm. Gece uyuyamayınca oturma odasına geçmiş olmama rağmen evden çıktığını bile duymamıştım.
"Gelir birazdan çok önemli bir şey olduğunu düşünmüyorum. Dün akşamı konuşmak için gitmiştir." dedi Jeno tabağına biraz daha yemek alırken. Neden Chenle'nın abisiyle dün akşamı konuşacağını düşünmüştüm ama cevap bulamayınca sonra Chenle'ya sorarım diye kafamın bir kenarına yazdım.
"Dün tam ne oldu hyung? Jeno hyung bize pek bir şey anlatmadı. Takip edilmişler deyince endişelendim." Jisung'un sorusuyla odağım Jeno'dan ona kaydı.
"Hiçbir şey olmadı aslında. Mark beni eve bırakacaktı. Takip edildiğimizi fark etmiş. Sonra da buraya geldik."
"Buraya gelmeniz iyi olmuş. Hem normal güvenliği fazla hem de büyüyle korunuyor. Çok ciddi bir şey olmazdı ama tedbirli olmanız iyi olmuş." Jisung'un da çok normal, günlük bir aktivitesinden bahsediyor gibi konuşması beni çok şaşırtmıştı. Onun bu yönü aşina olduğum bir şey değildi.
"Nasıl bu kadar rahat konuşabiliyorsunuz? Ben hâlâ çok gergin hissediyorum." Bir yandan da korkuyordum. Eğer klandan biriyse bizi takip eden ne yapacağımı bilmiyordum. Kun hyungla konuşup saklanabileceğim bir yer bulmam gerekiyordu. O da şanslıysam. Babam burada olduğumu öğrendiyse beni geri almadan bırakmazdı.
Daha da kötüsü yanımda Mark'ı da görmüşlerdi. Hendery'e bulaşmazlardı ama Mark ve dolaylı yoldan tüm sürüye bulaşırlardı.
"İlk kez başımıza gelmiyor ki. Ailelerimiz tanınan ailelerdi. Hepimiz çocukluğumuzdan beri o kadar çok şey yaşadık ki ben hiçbir şeyi garipsemiyorum artık." Hepsi Jisung'u başlarıyla onayladığında iç çektim.
"Zor olmalı." Ben de zor bir hayat yaşamıştım ama benimki onlarınkinden farklıydı. Onlar anladığım kadarıyla sürekli diken üstünde hissederek büyümüşlerdi. Özellikle Hendery'nin anlattıklarını düşününce Lee'lere daha çok üzülmüştüm.
Bahsedilen lanetin gerçek olma ihtimali bile uykularını kaçırmaya yeterdi. Mark neler düşünerek büyümüştü kim bilir? Ailesi için de kötü bir durumdu. Oğlun alfa olduğu için sürekli ona bir şey olacak mı düşüncesine sahip olmak korkunçtu.
"Alışıyorsun." Derince nefes aldı. "Chenle olmasa ne yapardım bilmiyorum ama. Kafayı yerdim herhalde." Gülümseyerek Chenle'nın yanağını öptü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
unknown • mh
Fanfiction"Ben varım Donghyuck. Yetmez mi?" markhyuck werewolf au •slow update