Evgeny Grinko, Field
*
Daha önce geçmişinizin bir kısmını unuttuğunuz oldu mu hiç?
Ben unuttum. Sanki birisi özellikle hayatımdan belli başlı noktaları çıkarmış gibi, yok. Ama hislerim, çok yakında silinen gerçeklere kavuşacağımı söylüyordu. Uzun bir süredir, on sekiz yaşında girdiğim günden beri... Ve bir şeyleri unuttuğumu bana hatırlatan da kâbuslarımdı.
Kâbuslar.
Kendimi bildim bileli peşimi bırakmayan kâbuslar...
Bana fazlasıyla gerçekçi gelen ürkütücü kâbusların ardından güç bela sabahı edebilmiştim. Öyle ki bir yerden sonra benim için işkenceye dönüyor, etkisi bir türlü kaybolmuyordu. Hayatımın sonuna kadar böyle mi sürecekti bu? Kâbuslarım bir kez olsun yakamı bırakmayacak mıydı?
Asıl sorun da şuydu ki; gece olan kâbuslarım ayrı, gerçek dünyadaki kâbuslarım ayrıydı. Şimdi gece olan kâbuslarımdan sıyrılmış, gerçek dünyadakine adım atıyordum. Her zaman olduğu gibi. Güçlü olmaya karar verip üç yıl önce yeniden aralarına döndüğüm günden beri.
Sen çok güçlüsün Darcy, diye hatırlattım kendime her zamanki gibi. Sen çok güçlüsün ve bugünü de atlatacaksın. Dışlansan bile, suçlansan bile aralarına gireceksin ki insanlar pes ettiğini görmesinler.
Tüm bunlara katlanıyorsam bunun bir sebebi vardı; çocukluk arkadaşım ve beni sahiplenen kadın. Daha doğrusu arkadaşım ve ben ona büyükanne diye hitap ediyorduk.
Anlattığına göre beni, yürüyüşe çıktığı Mavi Dağ adlı kasabanın yakınlarındaki ormanda bulmuştu. Beni bulduğunda küçücük bir bebekmişim. Belli ki ailem beni istememişti, istenmeyen bir bebektim ya da bir ihtimal buna mecbur bırakılmışlardı. Ama sonuç olarak benim ailem Tara Rose idi. Eşini, beni bulmadan iki ay önce kaybettiğinden sadece ikimiz vardık ve o bana iyi bir hayat yaşatabilmek için durmadan çalışıyordu. Bunu bildiğimden kâbuslarımdan bahsetmiyordum ona. Zira ne onu üzmek ne de endişelendirmek istiyordum.
Tabii bir de mavi gözler vardı ki bu ayrı konuydu.
Burnuma yemek kokuları gelmeye başladığında büyükannemin kahvaltıyı çoktan hazırladığını anlamam uzun sürmemişti. Çok geçmeden duyduğum adım sesleriyle her zamanki gibi beni uyandırmak için odama geleceğini bildiğimden gülümsedim ve odamın kapısı yumuşak bir şekilde açıldı. Büyükannem ağır ağır ilerleyip geniş pencereyi gizleyen beyaz perdelerle birlikte camı açarak güneş ışıklarının odamın içini aydınlatmasını, ferah esintinin içeriye dolmasını sağladı, ardından yatağıma oturduğunda yatağım onun ağırlığıyla çöktü. Alnıma öpücük kondurup saçlarımı okşarken, "Günaydın güzel kızım," dedi.
"Günaydın büyükanne," deyip yatağımda doğruldum. Battaniyeyi bir kenara ittirirken yanağına öpücük kondurdum.
Yaşı yetmişlerinde olsa da bana o kadar yaşlı gelmiyordu. Saçları, tıpkı toprak zemin üzerine kar düşmüş gibiydi. Kahverengi saçları beyazlaşmış, koyu renk gözlerinin etrafı kırışmaya yüz tutmuştu. Saçları ensesinden toplanmıştı. Üzerinde şık sayılacak günlük kıyafetleri vardı ve mavi renkteydiler.
"Bugün okula gidecek misin?" diye sordu merakla.
"Evet, büyükanne," dedim oflayarak. "Artık okula düzenli bir şekilde gittiğimi biliyorsun."
Artık kaçmak yok. Üç yıldır böyleydi bu. Üç yıl önce kendime söz vermiş, insanların arasına karışmıştım. Ayrıca eskisine kıyasla dışarıya da çok çıkar olmuştum. Saklanmak yoktu, insanların ne dediklerini umursamamam gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ
Teen FictionDÜZENLENMİŞ HALİYLE YENİDEN YAYIMDA! Keyifli okumalar dilerim... * Profesör gittiğinde tekrardan dönüp arkadaşlarıma baktım; hepsi farklı ırktan, farklı millettendi. Her ne kadar Fersina bunların tümünü yok etmiş olsa da... Fakat bunların hiçbirini...