SZA, Phoebe Bridgers, Ghost in the Machine
*
DARCY ROSE
Artık prensesin ortaya çıkmasının vakti geldi...
Bunu demişti Cody, Lucy'ye.
Panikledim, ne yapacağımı bilemedim o an ve Lucy'nin iri gözleri bana çevrildiğinde şaşkınlığımı üzerimden atamadım.
Anlamış mıydı? Anladıysa ne yapacaktım? Uygun bir zaman geldiğinde her şeyi göze alarak onlara anlatacaktım ama şimdi değildi, şimdi anlatamazdım. O yüzden şimdi tek yapacağım anlayıp anlamadığını öğrenmekti.
Lucy dağılan kalabalığın arasında sıyrılıp bir anda yanıma geldiğinde bana sarıldı ve tehlikenin geçtiğini anladım.
Anlamamıştı. Anlasaydı bana sarılmazdı.
"Biraz daha gelmeseydin seni sürükleyerek çıkaracaktım evden," deyip çatık kaşlarla geriye doğrulduğunda ellerini küçük sırt çantasının askılarına geçirdi.
"İnsanlara daha fazla malzeme vermek istemedim," dedim ve artık kapanan panoyu gösterdim. "Ki gördüğüm kadarıyla hız kesmeden devam ediyor."
"Estetik falan mı yaptırsan?" diye sordu birden, sonra gözlerini kısarak özgür bıraktığım saçlarıma baktı. "Ya da saçlarını falan boyasan?"
"Ha ha ha, çok komiksin yine Lucy." Başımı iki yana salladım. "İnsanlar bana kafayı takmış, estetikle komple yüzümü değiştirsem bile fayda etmez. Saçlarıma gelince... Bu kadar gür ve uzun saçlarla boyayla uğraşmam aptallık olur."
Göz devirdi.
Sonra aklıma gelen isimle duraksadım ve tam konuşacakken ağzım açık bir şekilde kalakaldım. Onu üzmek istemiyordum, Chris'ten hâlâ haber alamamış olabilirdi, o kadar kayıp haberinden sonra başına bir şey olma düşüncesi beni korkutuyordu.
Kayıp haberlerinin birdenbire gündeme gelmesi ne kadar normaldi? Nedense bunu düşününce sarışın adam ve yüzündeki kötü gülümseme gelmişti aklıma.
"Chris'i mi soracaktın?" dedi birden ve donakaldım. Nereden anlamıştı? Zaten Ashley'nin düşünceleri okumasını atlatamamışken...
"Nereden anladın?"
"Düşüncelerini okuyabiliyorum," diye alay etti ve ekledi: "Seni tanıyorum Darcy, yüzünden belli oluyor. Chris'e gelince... Henüz haber yok ama ben umudumu kesmedim."
İkimiz de konuşmayıp sessizliğe büründük. Onu teselli etmem gerekiyordu belki de ama diyecek bir şey bulamıyordum. Birbirlerini son gördüklerinde araları bozulmuştu ve şimdi de ondan haber alamıyordu. Chris'in kafadeki halini hatırladım, gayet normal görünüyordu. Tabii Mavilerle ilgili düşüncelerinin kafamı karıştırması dışında... Beklediğimin aksine onlara karşı olumlu yaklaşmıştı.
"Ee, seni bugün birdenbire buraya atan ne? Bir haftadır dil döktüm o kadar."
Hayır, utanmamalıydım... Çabuk kızaran biri değildim ben.
"Şey," dedim ve beklemediğim bir dobralıkla kelimeler ağzımdan dökülüverdi. "Sanırım bugün Daniel'la konuşacağız."
"Ne!" diye ciyakladı birden ama ben parmağımı dudağıma götürüp susmasını işaret ettim ve panikle etrafıma bakındım. Neyse ki kimsenin buraya baktığı yoktu. Bizde iki ağacın arasındaki boşta kalan banka oturmuştuk. "Sen Daniel'la çıkıyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ
Teen FictionDÜZENLENMİŞ HALİYLE YENİDEN YAYIMDA! Keyifli okumalar dilerim... * Profesör gittiğinde tekrardan dönüp arkadaşlarıma baktım; hepsi farklı ırktan, farklı millettendi. Her ne kadar Fersina bunların tümünü yok etmiş olsa da... Fakat bunların hiçbirini...