Billie Eilish, Ocean Eyes
*
DARCY ROSE
Korku iliklerime kadar işlemişti.
Diğer tür, düşmanlarımız... Peki Ashley, Anya, Karan... Onlara zarar vermişler miydi? Korkulu bir iç çektim. En çok da onlara zarar gelecek olmasından korkmuştum ve bu da onların benim için ne kadar değerli olmaya başladıklarını kanıtlıyordu.
Nasıl değerli olmazlardı ki? Onlar, ben daha doğar doğmaz canları pahasına beni korumakla görevlendirilmişti. Ve ben onların ne olduklarını umursamayı çoktan bırakmıştım. Belki de kendimi bildim bileli Maviler hakkındaki hislerimi saklamayı bıraktığım içindi.
Onlar bir nevi insanların gözünde canavardı. Ama ben, her geçen dakikada Mavilerin, insanların umdukları gibi olmadığına şahit oluyordum. Ama şunu kesin olarak biliyordum; onlar insanlıklarını kaybetmemişlerdi. Bizlerden farksızlardı ve insanların onlara haksızlık ettiğini düşünüyordum.
Belki, dedim içimden. Belki de tüm insanlar vakti geldiğinde benim gördüklerimi görürler ve onları dışlamayı bırakırlar.
"Lütfen," dedim dış kapıdan dışarı bakan Daniel'a. Ellerini kot pantolonuna koymuş, okyanus mavisi gözleriyle etrafı inceliyordu.
"Lütfen, biz de yanlarına gidelim," dedim yalvaran bakışlarla. Bunun üzerine kaşlarını çatarak bana döndü ve kollarını göğsünde birleştirdi.
"Ölmek mi istiyorsun? Git de seni pençelerine geçirsinler. Ne olduğu belli değil!" diye konuştuğunda ellerimi yumruk yapmış, dişlerimi kıracak kadar sıkmıştım. Korkuyordum ve bunu anlamıyordu. Eğer onlara benim yüzümden zarar gelecek olursa kendimi hiçbir zaman affetmeyecektim.
Kararlı bakışlarla ona baktım. Yumuşayacağını biliyordum, dediğimi yapacaktı. Ayrıca inat konusunda benimle yarışamazdı.
"Ben prenses değil miyim?" dedim kararlı bir sesle. "İstediğimi yapabilirim." Yüzümü ciddi tutmaya çalıştım. Bunun üzerine dudakları belli belirsiz gülümsemeyle kıvrılmıştı. Fakat bu hareket o kadar hızlıydı ki neredeyse görmeyecektim.
"İşine gelince prenses sende," dedi alayla. " Böyle bir şey olmayacak, zorlama." Kaşlarımı çatarken öfkeden tepinmemek için kendimi tuttum. Yumuşayacağını sanmıştım, yanılmıştım. Daniel'ın hareketlerini algılayamıyordum ama içimden bir ses, asıl duygularını belli etmemek için çabaladığını söylüyordu.
Her ne kadar nerede olduklarını bilmesem de kendim arayacaktım.
"İyi, ben de kendim giderim."
Kapıya yöneldiğim anda beni karnımdan yakalayan eller karşında duraksadım. Teması karşında anında ürperirken sıcak nefesi boynuma çarptı. O nefes alıp verdikçe birkaç tutam saçım dalgalanıyordu ve benim dikkatim sis bulutu gibi dağılmaya başlamıştı.
"İnatçıyım diyorsun yani?" diye fısıldadı kulağıma. "İyi, kendin kaşındın." Beklemediğim bir anda beni çuval taşırmış gibi sırtına aldığında çığlığım özgürlüğe kavuştu.
"Ne yapıyorsun?" diye bağırdım sırtına vururken. Tersten durduğum için başım dönmeye başlamıştı. O da beni dikkate almadan hızlı adımlarla yürüyordu.
Sanırım insanlar haklıydı. Maviler konusunda yanılıyor olabilirdim. Ya da belki de sadece o böyleydi. Oysa az önce ne kadar farklıydı ve gözlerindeki ifade... Hâlâ unutamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ
Teen FictionDÜZENLENMİŞ HALİYLE YENİDEN YAYIMDA! Keyifli okumalar dilerim... * Profesör gittiğinde tekrardan dönüp arkadaşlarıma baktım; hepsi farklı ırktan, farklı millettendi. Her ne kadar Fersina bunların tümünü yok etmiş olsa da... Fakat bunların hiçbirini...