II. Aristide

33 5 0
                                    

Bonehill kasabasındaki en büyük ve en eski bina, kilisenin arkasındaki üç katlı kütüphane binasıydı.
Aristide günün çoğunu burada geçirir, geceleri de iki sokak ötedeki barda garsonluk yapardı. Şimdiye kadar onlarca kasaba gezmiş, onlarca kütüphanedeki onlarca kitabı okumuş, ama aradığı şeyi hâlâ bulamamıştı.
Aristide Bonehill'e geleli dört ay olmuştu. Bu süre boyunca kendine kalacak bir yer bulmaya zahmet etmemiş, boş vaktinin tümünü, parçalanmaya yüz tutmuş kitapları karıştırarak geçirmişti.
"Bir gelişme var mı?"
Aristide kafasını Marmaduke'nin Devaları kitabından kaldırıp karşısındaki sandalyeye oturan...kişiye baktı.
"Alvis!" Aristide gülümsedi. "Dönmüşsün."
"Birkaç gün oldu." Alvis, kafasındaki on santimlik iki boynuz, gövdesindeki çıplak kaburga kemikleri ve çift eklemli ayaklarıyla biraz...farklıydı. Aristide, hayatı boyunca bir sürü yaratık görmemiş olsaydı, muhtemelen Alvis'ten korkardı. Ya da en azından yanında güvende hissedemezdi. Ama Aristide çok daha rahatsız edici görünen yaratıklarla karşılaşmış, çok daha saldırgan canavarların elinden kurtulmuştu; onların yanında Alvis, korkunç yaratıkların en dost canlısı sayılabilirdi.
"Yolculuk nasıl geçti?" diye sordu Aristide.
"Eh." Alvis bir omzunu silkti. "Griff'in kayalara çakılmasını saymazsak...olaysız."
"Hm..." Aristide kaşlarını çattı. Alvis arkadaşlarından birkaç defa bahsetmişti ama Aristide, isimleri aklında tutmakta iyi değildi.
Alvis, Aristide'ın sessizliğini endişeyle karıştırmış olacak ki, "Hah! Merak etme, bir şeyi yok. Kuşlar ayaklarının üstüne düşermiş," dedi.
"Kediler olmasın o?" Aristide gülümsedi.
"Kuş, kedi." Alvis kollarını iki yana açtı. "Banane. Her neyse. Sen neler yaptın? Aradığın şeyi bulabildin mi?"
Aristide derin bir nefes alıp masadaki kitaba baktı.
"Hayır. Hâlâ bir şey yok."
Alvis birkaç saniye Aristide'yi inceledi. "Kitabın bittiyse seni işe bırakmama ne dersin?"
"Bugün yeterince içmedin mi?" diye sordu Aristide alaycı bir ses tonuyla.
"Kiminle konuştuğunu unutuyorsun," dedi Alvis sandalyesini geri iterken.
Aristide kafasını sallayarak kitabı kapattı ve masadan kalktı.
Kütüphanenin dışındaki merdivenler, yağan yağmurdan ıslanmıştı. Aristide kayıp düşmemek için botlarıyla taş basamaklarda savaş verirken, Alvis her zamanki neşesiyle merdivenleri çevik bir kedi edasıyla iniyordu. Aristide, Alvis'in düşüp kafasını yarmasının neşesini bozup bozmayacağını merak etti.
Bara giderken Alvis, Aristide'ye Akhyrt dağına olan yolculuğunu anlattı. Alvis'e kıyasla Aristide çok konuşkan sayılmazdı. Aristide, Alvis'e kıyasla kimsenin konuşkan olmadığını düşünüyordu.
Bara vardıklarında Aristide, Alvis'e bir içki ısmarladı ve önlüğünü bağlayıp işe koyuldu. Deadsnake Aristide'nin çalıştığı ilk bar değildi. Hatta otuz beşinci bile değildi. Aristide daha önce bir çok barda, kütüphanede, restoranda, hatta mezarlıkta çalışmıştı. Bazen kasabalarda çalışacak bir yer bulamadığında iş yerlerinde gece bekçiliği de yapmıştı. Uykuya ihtiyacı olmamasının artılarından biri, diğer işçilerin çalışmak istemediği saatlerde çalışabilmesiydi.
Aristide'nin kaldığı kasabalar, gezdiği şehirler arasında en tuhafı Bonehill değildi. Ama gördüğü en tuhaf köylerde bile hiçbir wendigoyla, arkadaş olmayı bırak, karşılaşmamıştı bile. Wendigolar ormanlarda, göllerin etrafında yaşarlar, yerleşik kasabalar ve köylerden uzak dururlardı. Ama Bonehill'de, çalıştığı barda, tam karşısında, iki boynuzu, yanlış yöne bakan ayakları ve neredeyse iki metrelik boyuyla, Alvis viskisini yudumluyordu. En tuhafı da kimsenin dönüp Alvis'e bakmıyor olmasıydı. Herkes ona alışmış, bir wendigonun barda içki içmesini normal kabul etmişti. Dört ay önce, Bonehill'e ilk geldiğinde Aristide'yi en çok şaşırtan şey de bu olmuştu.
Güneş doğmadan Alvis ve Aristide bardan çıktılar. Kilisenin önünde, Alvis eve gitmek için Aristide'nin yanından ayrıldı. Aristide kütüphaneye doğru yürümeye devam etti. Akşam yarıda bıraktığı kitabı bulup bitirmek için en arkadaki masaya oturdu.
Evlere giren haşerelerle nasıl baş edileceğini anlatan bir bölümü okuyordu. Marmaduke'nin Devaları kitabı üç yüz yıl önce yazıldığı için, kitapta adı geçen 'haşereler'in çoğunun nesli tükenmiş olmalıydı çünkü Aristide bu yaratıkların yarısını daha önce hiç görmemiş, geri kalanının da adını dahi duymamıştı. Sayfayı çevirdiğinde Aristide nefes almayı unuttu. Eli kitabın üzerinde havada kaldı. Ayakta olsaydı muhtemelen yere düşerdi.
Küçük bir kitabın, küçücük bir köşesine, Aristide'nin bütün nefreti ve korkusu sığmıştı. Yirmi beş yıldır kabuslarından çıkmayan yaratık, Bonehill adında küçük bir kasabanın kütüphanesinde, üç yüz yıllık bir kitapta Aristide'yi bekliyordu.
Tekrar nefes almayı başardığında Aristide ellerini masadan çekti. Ciğerlerindeki havayı çalan yaratık, sayfanın sol alt köşesinden zararsızca ona bakıyordu. Yaratık aniden sayfadan dışarı tırmanmaya başlasa Aristide şaşırmazdı. Yavaşça sandalyesiyle birlikte masadan uzaklaşırken gözlerini kitaptan bir an olsun ayırmamasının bir sebebi de buydu. Diğer sebebiyse, bunca yıldır peşinde olduğu yaratığı gözünü kırptığı için kaybetmekten korkmasıydı.
Deli gibi atan kalbi sakinleşmeye başladığında, Aristide derin bir nefes aldı ve yaratığı ürkütmekten korkarcasına, yavaşça ayağa kalktı. Etrafta kimse olmadığına emin olduktan sonra, bir elini kitabın sağ tarafının üzerine koyup diğer eliyle soldaki sayfayı kitaptan yırttı. Kopardığı sayfayı katlamak yerine buruşturup ceketinin cebine sıkıştırdı. Kitabı aldığı rafa geri bırakıp, arkasına bakmadan kütüphaneyi terk etti.
Gökyüzündeki güneş ve dinmeyen yağmur, Aristide'yi cebindeki kağıt parçası kadar rahatsız etmedi. Yine de yağmurdan uzakta, kuru ve yalnız kalana kadar kağıdı cebinden çıkarmadı.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Gecenin Ardında - BronzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin