İki gün boyunca Riwelter'de vakit harcamak Caira'nın sinirlerini iyice germişti. İçindeki huzursuz enerjinin dalga dalga bütün vücuduna yayıldığını, dışarı çıkacak fırsatı kolladığını hissedebiliyordu. Caira, boş oturmaya alışık değildi. Bir an önce harekete geçip, aklını - ve vücudunu - meşgul edecek bir şey bulmalıydı.
Aradığı şeyi Sphellend'da bulacağından habersiz, emin adımlarla trene bindi.
Tren harekete geçtikten sonra Caira, Alvis'in sesine en fazla yirmi dakika tahammül edebildi. Bu defa camın dışındaki manzara Alvis'in ilgisini çekmiyordu. Caira, intikam için trene saldıracak yaratıklardan da ümidini kesmişti. Öyle bir şans bir kerelikti. Yirmi birinci dakikada yerinden kalktı. Arkadaşlarının kafası karışmış bakışları eşliğinde, tek kelime etmeden kompartımanı terk etti. Bir sonraki vagona açılan kapıyı çekip, kendini dışarı attı. Yüzüne vuran soğuk rüzgar, uyuşmuş bedenini uyandırdı. Derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. Ellerini soğuk demire dayayıp başını gökyüzüne çevirdi. Trenin tekerleklerinin rayların üzerinde çıkardığı ritmik ses, içindeki huzursuzluğu biraz olsun gidermiş, yüzüne çarpan sert rüzgârsa kulaklarında uğuldayarak kafasının içindeki gürültüyü bastırmıştı.
Orada öylece dikilip dakikalarca geçen bulutları izledi. Yüzüne vuran yağmur taneleriyle gözlerini açtığında yalnız olmadığını fark etti.
"İyi misiniz bayım?"
Caira kafasını eğip gülümsedi. Yaslandığı demiri bırakıp arkasını döndüğünde Liz vagonun kapısında dikilmiş gülümsüyordu.
"Başın mı ağrıyor?"
"Baş ağrımın adı Alvis," dedi Caira yüzündeki gülümsemeye rağmen bıkkın bir sesle.
"O kadar da kötü değil," dedi Liz ama kendinden emin gözükmüyordu.
"Ciddi olamazsın. Trene bindiğimizden beri çenesini bir saniye olsun kapatmadı. Kendimi trenden aşağı atmama çok az kalmıştı."
Liz onaylamaz bir edayla kafasını sağa sola salladı. Caira'nın yanında dikilip kafasını göğe çevirdi.
"Her zaman böyle olmadığını sen de biliyorsun."
Caira uzun uzun iç çekti.
"Biliyorum. Asıl bu yüzden katlanamıyorum."
Liz, elini Caira'nın omzuna koyup gözlerinin içine baktı.
Caira elini Liz'in elinin üstüne koyup göz kırptı.
Liz ufak bir kahkaha atıp vagonun kapısına yöneldi.
Omzunun üzerinden "Gel hadi," dedi. "Islak köpek gibi kokmuşsun."
"Alvis'in ağzını bağlamama izin verirsen gelirim."
"Çantamda biraz sebze var." Liz kapının önünde durup Caira'nın ona katılmasını bekledi.
"Alvis'in onları yemesi en fazla iki dakika sürer."
"Dün Griff'le tren biletlerini aldıktan sonra kasabadan bir iskambil destesi ve birkaç parça tahta aldık. Onu meşgul edecek bir şeyler buluruz."
Caira, yenilgiyi kabul ederek omuzlarını düşürüp Liz'i kompartımana takip etti.
"Bir kez daha isopodlardan bahsederse onu camdan atarım ama," diye pazarlık etti.
Liz, çocuksu davranışına içten bir gülümsemeyle karşılık verdi.
Kompartımana döndüklerinde Liz, çantasındaki pırasa ve labada yapraklarını yemesi için Alvis'e verdi. Griff, çantasından çıkardığı, kahverengi bir kağıda sarılı, kurutulmuş tuzlu eti Liz ve Caira ile paylaştı.
Sebzeleri bitirdikten sonra Alvis, camın kenarına ağ örmüş olan bir örümcek bulup, yolun geri kalanını zavallı yaratığı rahatsız ederek geçirdi. Caira ise kompartımandaki sessizlikten faydalanıp, ayaklarını karşısında oturan Griff'in kucağına uzatıp, Sphellend'e varana kadar uyudu.
Griff, birkaç kere botlarına vurarak Caira'yı uyandırdı.
"Geldik."
Caira ayaklarını indirip yerinde doğruldu. Liz ayağa kalkmış ceketini giyiyordu.
"Hadi Alvis. İnmemiz lazım," dedi Liz Alvis'e bakarak.
Caira sağına döndü. Alvis Liz'e bakmıyor, bütün dikkatini camın kenarına vermiş, kendisinden kaçmaya çalışan örümceği eline almaya çalışıyordu.
Caira iç çekerek ayağa kalktı.
"Alvis?" Liz, kafasını yana yatırıp Alvis'in cevap vermesini bekledi.
Caira, Liz ve Alvis'in arasından geçip cama uzandı. Alvis'in uzun parmakları arasından kaçan örümceği tek hamlede avucuna aldı. Alvis'in gözleri Caira'nın kapalı elini takip etti.
"Alvis."
Alvis gözlerini Caira'nın elinden ayırmadan kafa salladı.
"Gidiyoruz."
Alvis ayağa kalkıp Caira'yı -ve elinde tuttuğu örümceği- kompartımanın dışına takip etti. Tren istasyonundan çıktıklarında Caira, elindeki örümceği var gücüyle en yakındaki ağaca doğru savurup arkasına bakmadan kasabaya doğru yürüdü. Elini ceketine silip kasabanın meydanında durdu. Etrafa bakınırken Griff ve Liz iki yanında durdu.
"Örümceklerden hoşlanmadığını sanıyordum," dedi Griff sırıtarak.
"Kapat çeneni."
"Onu rahat bırak Griff," dedi Liz ama yüzündeki gülümseme Griff'e cesaret vermiş olsa gerek çünkü Griff çenesini kapatmadı.
"Bir sonraki sefer evde örümcek gördüğümde dışarı atmak yerine sana getiririm. Madem artık seni rahatsız etmiyorlar."
"Alvis beni örümceklerden daha çok rahatsız ediyor," dedi Caira, sonra etrafına bakınmaya devam etti.
"Bugün o kadar da kötü değildi," dedi Griff.
"Herkes aynı şeyi zırvalıyor." Caira, yolun karşısında küçük bir restoranı gözüne kestirip oraya doğru ilerlemeye başladı. Griff ve Liz sorgulamadan peşinden geldi.
Üç porsiyon yahniyle mısır ekmeği yedikten sonra kasabadaki bir terziye dört maske sipariş edip kalacak bir yer bulmaya koyuldular.
Baloya iki gün vardı. Caira, kaldırımda dikildiği yerden Brimtzen şatosunun başkulesini görebiliyordu. O sırada Liz arkasındaki binadan dışarı çıkıp eliyle Caira'ya içeri gelmesi için işaret verdi.
Caira çantasını odasına bıraktıktan sonra iki gün boyunca yapacağı gibi, boş boş duvarı izlemeye başladı. Kafayı sıyırması an meselesiydi. Odasının kapısına inen yumruk sesi onu, kafasının içinde dönen düşüncelerden kurtardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Ardında - Bronz
FantasíaCanavar avcısı dört arkadaş, intikam peşinde birine yardım etmek için yola çıkar. Peşinde oldukları canavardan ve peşlerini bırakmayan geçmişlerinden nasıl kurtulacaklar?