Kahvaltıdan sonra Caira ve Griff, Liz'i odasına takip etmiş, tek kelime etmeden yatağına oturup somurtmaya başlamışlardı.
"Tamam," dedi Liz ellerini birbirine vururken. "Eğer şikayet edeceğiniz bir şey varsa şimdi söyleyin. Bütün gün sizin kaprisinizi çekemem."
"Benim şikayetçi olduğum bir şey yok," dedi Griff, Liz'in fazla inandırıcı bulmadığı bir sesle.
Liz ısrar etmemeye karar verip Caira'ya döndü.
Caira omuz silkti. "Benim de yok."
Liz iki elini beline koyup tek kaşını kaldırdı.
Caira iç geçirdikten sonra konuşmaya başladı. "Delphi size ne kadarını anlattı bilmiyorum ama ben Alvis'le Centhepha'dan dönerken ne olduğunu biliyorsunuz değil mi?"
Liz Griff'le gözgöze geldikten sonra ikisi de olumlu anlamda kafalarını salladılar. Liz'in bildiği kadarıyla, Caira ve Alvis'in son bindiği gemi yanarak batmıştı.
"Sphellend limanında bizi yolcu olarak alacak bir gemi kaldığını sanmıyorum. Yüzerek de gidemeyeceğimize göre..."
"Kendi adına konuş," dedi Liz. Centhepha'ya iki günde yüzebileceğine emindi.
"Ben de havadan gidebilirim," dedi Griff. "Ama seni ve Alvis'i Centhepha'ya taşıyamam."
"O zaman iki seçeneğimiz var," dedi Caira. İki seçenekten de hoşnut olmadığı aşikardı. "Ya Riwelter'a geri dönüp oradaki limandan bir gemiye bineceğiz, ya da Sphellend limanında bizi kabul edecek tek gemiye bineceğiz."
"Öyle bir gemi olmadığını söylemiştin," diye hatırlattı Liz.
"Şu an yok. Ama gelmesi uzun sürmez."
"Neden bu bahsettiğin gemi, sanki başımıza gelebilecek en kötü şeymiş gibi davranıyorsun?" diye sordu Griff endişe dolu bir sesle.
"Çünkü muhtemelen öyle."
Griff yardım ister gibi Liz'e baktı.
Liz kafasını iki yana sallayarak yatağın yanındaki masanın üzerinden iskambil destesini aldı. "Neden bugün dinlenip bu konuyu yarına bırakmıyoruz?" Liz yatağa otururken Griff kenara kaydı. "Sabah da çok gerildik zaten. Centhepha'ya kadar yolumuz uzun. Bugün biraz tembellik yapalım." Liz kağıtları dağıtırken kimse konuşmadı.
Birkaç el kazandıktan sonra Caira'nın somurtkan suratının yerini, daha az somurtan bir surat almıştı.
Öğle yemeğini es geçip kart oynamaya devam ettikleri için akşam yemeğini erken yemeye karar verdiler. Griff ve Liz, kızarmış et ve sebze alırken, Caira kasabadan birkaç şişe içki alıp gelmişti.
Hepbirlikte Liz'in odasındaki masanın üzerini doldururlarken Liz, "Alvis ve Aristide'yi de çağıralım," dedi. Caira'nın itiraz etmesini bekledi ama konuşan Griff oldu.
"Bugün dinleneceğimizi sanıyordum. Alvis etraftayken Caira'nın dinlenmesini bekleyemezsin."
Liz Griff'e dik dik baktı.
Griff ellerini teslim oluyormuş gibi kaldırdı.
"Git çağır şunları," diye emretti Liz.
Griff bu sefer itiraz etmeden kapıya yöneldi. "Ben gelmeden sakın başlamayın," diye seslendi omzunun üzerinden.
"Tamam, tamam," diye geçiştirdi Liz. Kapı kapandığı an Caira'ya döndü. "Öt bakalım."
"Öteyim mi?" dedi Caira tek kaşını kaldırarak.
"Centhepha'dan nefret ettiğini biliyorum. Üstüne bir de gemi sorunumuz var. Neden Aristide'ye yardım etmeyi kabul ettin? Ve neden Centhepha'ya gitmeye razısın?"
Caira sanki Liz'in sorularını hazmediyormuş gibi kafasını salladı. Ama Liz, Caira'nın Griff dönene kadar zaman kazanmaya çalıştığının farkındaydı.
"Bugün aynı soruları bana Griff'de sordu."
"Biliyorum. Sormasını ben söyledim."
Caira gözünün ucuyla Liz'e baktı. "Sinsi şey."
"Hâlâ cevap vermedin," diye hatırlattı Liz.
"Belki de verecek bir cevabım yoktur."
Liz itiraz etmek için ağzını açtığında odanın kapısı açıldı ve içeri Griff'in peşinden Alvis ve Aristide girdi.
"Sonunda geldin," dedi Caira yüzünde sahte bir rahatlamayla.
"Liz seni sorguya mı çekiyordu?" diye sordu Griff sırıtarak. Liz'in kaşlarını çattığını görünce gülüşü yok oldu.
"Üzerine bastın," dedi Caira elindeki şarap şişesiyle bardakları doldururken.
Fazladan bir kadeh doldurduğunu fark ettiğinde Liz Caira'yı uyardı. "Dört bardak koydun."
"Biliyorum." Caira doldurduğu son kadehi Aristide'ye uzatırken gözünü masadan ayırmadı.
Aristide kendisine uzatılan kadehi iki eliyle alıp, neredeyse duyulmayacak kadar alçak bir sesle "Teşekkürler," dedi.
"Sen şarap içebiliyor musun ki?" diye sordu Liz. Aristide'nin vampir olduğunu sabah kahvaltıdaki sivri dişli gülümsemesinden ve çay fincanı dışında masadaki hiçbir şeye dokunmamasından anlamıştı.
"Evet," dedi Aristide. "İçebiliyorum. Hatta siyah çay ve şerbet de severim."
"Ben vampirlerin sadece kan içebildiğini sanıyordum," diye itiraf etti Griff.
"Sen vampir misin?" dedi Alvis.
Liz, odadaki diğer herkesle birlikte dönüp Alvis'e baktı.
"Beni aylardır tanıyorsun," dedi Aristide sakince. "Neredeyse her akşam beraberdik."
"Yani?" diye sordu Alvis.
"Daha önce kan içtiğimi gördün. Defalarca."
"Şarap içiyorsun sandım."
Liz kafasını sağa sola salladı.
Alvis çoktan dikkatini masadaki sebzelere çevirmişti.
"İçebildiğin şeyler varsa yiyebildiğin şeyler de var mı?" diye sordu Griff.
Liz önce soruyu onaylamasa da, sonra kendini Aristide'nin cevabını beklerken buldu.
"Ah, evet. Elbette var. Mesela balık yiyebilirim."
Liz, Caira ve Griff aynı anda nefeslerini tuttular. Üçünün verdiği ani tepki Aristide'nin sözünü kesti.
Aristide, söylediği şeyin bıraktığı etkiye şaşırıp, "Yanlış bir şey mi söyledim?" diye sordu.
Liz, Alvis'e baktı ama Alvis konuşmaya olan ilgisini kaybetmiş gibiydi.
"Şey, ah. Biz..." dedi Griff.
Devamını getirmeyince Liz açıklamayı devraldı. "Biz balık yemiyoruz."
Bu, Aristide için yeterli bir açıklama değildi belli ki. Kaşlarını daha çok çattı. "Nedenini sorabilir miyim acaba?"
"Çünkü Alvis'in kız arkadaşı deniz kızı."
"Ha?" Alvis'in konuşmaya olan ilgisi geri geldi. "Onun konuyla ne ilgisi var?"
"Ah, şey..." diye kekeledi Griff.
"Estella denizkızı, balık değil. Denizinsanları balıktan ziyade insandır," diye açıkladı Alvis. "Bunu en çok senin bilmen gerek," Alvis sözünü Griff'e bakarak bitirdi.
"O da ne demek şimdi?" diye sordu Griff kaşlarını çatarak.
"Sonuçta sen de bir kuşsun ama tavuk yiyorsun."
"Ben kuş değilim," diye çıkıştı Griff.
"Yarı kuş," dedi Caira.
"Çeyrek," diye düzeltti Liz.
"Hayır," dedi Griff yavaşça. "Yarı griffinim."
"Ah," dedi Caira, yeni hatırlamış gibi.
"Sekizde bir," diye fısıldadı Liz.
"Hayır!"
"Zaten bunun bir önemi yok çünkü tavuklar kuş değildir," dedi Caira.
Bu sefer herkes dönüp ona baktı.
"Ne?" diye sordu Aristide, Liz'den önce davranıp.
"Aynen," dedi Caira, sanki çok bilinen bir gerçeği dile getiriyormuş gibi. "Uçamıyorlar falan."
"Penguenler de uçamıyor ama onlar kuş," diye belirtti Liz.
"O da ne?"
"Penguenin ne olduğunu bilmiyor musun?"
"Bilmem mi gerekiyor?"
"Benim kız arkadaşım penguen yiyor," dedi Alvis.
Caira derin bir nefes alıp bardağındaki tüm şarabı tek seferde içti.
"Ben gidip sandalye getireyim," dedi Griff.
Herkes masaya oturduğunda Alvis bütün sebzeleri yemiş, gevezelik yapmaya başlamıştı.
"Griff yumurta da yiyor."
"Ne alakası var bunun şimdi," diye sordu Griff bezgin bir tonla.
"Kuşlar yumurtadan çıkar."
"Ben kuş değilim," diye ısrar etti Griff.
"Penguenler de yumurtadan çıkar," dedi Liz Caira'ya bakarak.
"Balıklar da yumurtadan çıkar," dedi Caira cevap olarak.
"Asıl onun ne alakası var?" dedi Alvis.
"Dinozorlar," dedi Liz.
"Ne olmuş onlara?" diye sordu Caira.
"Onlar da yumurtadan çıkar."
Caira gözlerini devirdi. "Bunu bilemezsin."
"Ben biliyorum!" dedi Alvis.
Liz bardağını yavaşça masaya bıraktıktan sonra sordu, "Kaç yaşındasın, Alvis?"
"O da bilmiyor," diye cevapladı Caira.
Yemeklerini bitirip herkes odasına dağıldığında Liz yatağına yatıp Riverend'de onu bekleyen Lotys'i ve geri döndüğünde yapmak zorunda olduğu şeyleri düşünerek uykuya daldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Ardında - Bronz
FantasyCanavar avcısı dört arkadaş, intikam peşinde birine yardım etmek için yola çıkar. Peşinde oldukları canavardan ve peşlerini bırakmayan geçmişlerinden nasıl kurtulacaklar?