Elinin tersiyle yüzüne sıçrayan kanı sildi. Elindeki bıçağı önce yere silkeledi, sonra bacağına silip belindeki yerine geri koydu. Ceketinin yakasını düzeltip yere düşen şapkasına yöneldi. Yerde yatan solgun yüzlü adama son bir kez bakıp arkasını döndü ve binayı geldiği gibi hızlıca terk etti. Tren garına doğru yürürken, yağan yağmurun üstündeki kırmızıyı yıkamasına izin verdi.
Yirmi dakika sonra, Bonehill'e doğru yola çıkmış bir trende uyukluyordu. Islanan ceketini karşısındaki koltuğa atmış, çamurlu botlarını da ceketinin üzerine uzatmıştı. Görgü kurallarından yoksun oluşu, trendeki hiçbir yolcunun, onunla oturmaya yeltenmemesine sebep olmuştu.
Kırk dakika sonra, Tren Bonehill'e vardığında Caira çoktan uykusundan uyanmış, ceketini giymiş ve somurtmaya başlamıştı. Yağmur onu Bonehill'e kadar takip etmişti. Caira, trenden inmeden önce kısa, sıska bir adamdan çaldığı şemsiyeyi açtı ve Delphi'nin evine doğru yola koyuldu.
Delphi kasabanın dışında, iki katlı, eski bir evde yaşıyordu. Arka bahçesi ormana bakan, ön bahçesi çamur ve zehirli otlarla dolu evde, Delphi tek başına yaşıyordu. Yani bahçedeki kısa ağaçlara tüneyen ve birden bağırarak Caira'nın ödünü kopartan dev kargaları saymazsak.
Ağaçlara attığı şüpheli bakışlara, ıslak botlarının taş yolda çıkardığı sesler eşlik etti. Eve vardığında kapıdaki demir kolu çevirdi ve içeri girdi. Bir adım atmıştı ki Delphi'nin sesiyle yerinden sıçradı.
"Sakın! O aptal botları kapının dışında çıkarmanı kaç kere söyleyeceğim!" Delphi elindeki bezi masaya vurup Caira'ya doğru yürümeye başladı.
"Sana da merhaba," diye mırıldandı Caira.
Delphi; kısa boylu, dağınık saçlarının arasından kuş yuvasından karınca çiftliğine her şeyin çıkabileceği, sert mizacına rağmen yufka yürekli bir cadıydı. Caira Delphi'nin kaç yaşında olduğundan emin değildi, sormaya da çekiniyordu. Delphi bazen yüz yıl önce yaşanmış olaylardan geçen hafta yaşanmış gibi bahsettiği için Caira Delphi'nin göründüğünden çok daha yaşlı olduğuna emindi.
"Çıkar şunları." Delphi masanın altından aldığı gazeteyi ikiye katlayıp Caira'nın önüne yere serdi. "Köpek eğitsem daha kolay olurdu," diye söylenmeye devam etti.
Caira gözlerini devirdi ama botlarını çıkarmaya başladı. Elindeki ıslak şemsiyeyi Delphi'ye uzattı. Botlarını kapının önünde terk edip, Delphi'nin ardından mutfağa girdi.
"Aç mısın?" Delphi şemsiyeyi lavaboya attı ve arkasına bakmadan dolapları karıştırmaya koyuldu.
"Biraz," Caira bir sandalyeye yerleşti. "Geç kahvaltı ettim ama öğle yemeği yemeye vaktim olmadı."
"Yaralandın mı?" Delphi masaya iki çorba dolu kase koydu.
"Hayır."
"Ceketini çıkar." Delphi masanın etrafından dolaşıp Caira'nın ceketini aldı. "Döşememi mahvediyorsun." Başındaki şapkayı da hışımla alıp söylene söylene mutfaktan çıktı.
Delphi geri geldiğinde Caira çorbasını neredeyse bitirmişti.
"Çay?" diye sordu Delphi bıkkın bir sesle.
Caira kafasını evet der gibi salladı ve çorbasına geri döndü. Delphi çaydanlığı ateşe koydu ve Caira'nun karşısındaki sandalyeye oturup yemeğini yemeye koyuldu. Bir kaç dakika süren sessizliği çaydanlığın ıslığı bozdu. Delphi ayağa kalkıp masadaki boş kaseleri ve kaşıkları lavaboya, şemsiyenin yanına koydu. Çaydanlığı ateşten alıp iki bardağı doldurdu ve birini Caira'ya uzattı. Caira çayını yudumlarken Delphi yerine oturmuş, kendi çayına şeker atıyordu.
"Boynuzu aldın mı?" diye sordu Delphi.
Caira ceplerini yokladı ve iç geçirdi. Delphi tek kaşını havaya kaldırıp alaycı bir ifadeyle onu izliyordu.
"Boynuzu cebine koymadın herhalde?"
"Ceketimde." Caira masaya bıraktığı bardağını eline aldı.
"Hah! Belli ki uykunu alamamışsın Cai."
"Uzun bir geceydi," dedi Caira derin bir nefes alıp.
"Tahmin edebiliyorum. Thoreuolar seni biraz zorlamış gibi."
"Bir tanesini yalnız yakalamam uzun sürdü sadece." Caira çayının son yudumunu içip bardağı iki elinin arasında tuttu. "Lanet yaratıklar, en az on beş kişiydiler." Caira kaşlarını çattı. "Hepsini öldürmeliydim."
"Senin işin canavar avlamak değil, Caira," dedi Delphi temkinli bir sesle.
"İşimin ne olduğu umrumda değil." Caira dişlerini sıktı. "O adi herifler köyleri basıp insanları öldürürken ben-"
"Sen hiçbir şey yapmayacaksın! Senin sorunun değil."
"Onlara yardım edebilecekken hiçbir şey yapmazsam ölenlerden ben sorumluyum!"
"Saçmalama Caira!" Delphi bardağını masaya koydu. "Sen elinden geleni yapıyorsun zaten-"
"Elimden gelen sana malzeme toplamak mı? Elimden gerçekten başka bir şey gelmiyor mu?"
Delphi gözlerini masadaki bardağından ayırmadı.
Caira iç geçirdi. "Özür dilerim. Senin suçun değil. Sana sinirli değilim."
"Biliyorum," dedi Delphi alçak bir sesle. "Ama olan her kötü şeyden kendini sorumlu tutamazsın."
"Tutmuyorum zaten. Sadece bir şeyden..."
Delphi kaşlarını çattı.
Caira bardağını masaya bıraktı ve sahte bir gülümsemeyle sordu, "Alvis'ten haber var mı?"
Delphi ikna olmamış gibi gözüküyordu ama yine de cevap verdi. "Dün sabah Liz uğradı. Griff bacağını yaraladığı için geç yola çıkmışlar."
"Ot toplamaya gittiklerini sanıyordum."
"Öyleydi zaten. Ama Akhyrt dağından dönerken bir frelon sürüsüyle karşılaşmışlar."
Caira yüzünü buruşturdu.
Delphi kafasını salladı. "Alvis ve Lizzy'yi korurken Griff baya hırpalanmış."
"Sokulmuş mu?" Caira endişeli bir sesle sordu.
"Hayır. Alvis sokulmuş."
"Hah! Aptal."
Delphi gözlerinin devirdi ama Caira gülmemeye çalıştığının farkındaydı. "Sokulan o olduğu için şanslılar."
"Peki ama Griff ayağını nasıl yaralamış?"
"Kanadından sokulmamaya çalışırken...düşmüş."
Caira kahkaha atmaya başladı. Bu sefer Delphi de gülümsüyordu.
"Umarım dağdan aşağı yuvarlanmamıştır."
"Arkadaşların için endişelendiğini görmek gözlerimi yaşarttı," dedi Delphi alaycı bir tonla.
"Benim endişeme ihtiyaçları yok."
Delphi sandalyesinden iç geçirerek kalktı. "Hepiniz çocuk gibisiniz."
Caira Delphi'yi peşinden salona takip etti.
Delphi ceketinin cebinden Thoreuo boynuzunu alıp ceketi Caira'ya uzattı.
"Evdeler mi?" diye sordu Caira ceketini giyerken.
Delphi kafasını salladı. "Alvis hariç."
"Şaşırmadım."
"Griff'i eve taşıdıktan sonra yok olmuş."
"Çıkar bir yerden." Caira botlarını giydikten sonra doğruldu. "Dolunaya üç gün var."
"Biliyorum. Haftaya görüşürüz."
Caira Delphi'den şapkasını aldı ve kapıya döndü.
"Ah!" Delphi arkasını dönüp mutfağa doğru koştu. Elinde Caira'nın çalıntı şemsiyesiyle geri döndü. "Şemsiyen."
Caira şemsiyeyi aldı ve Delphi'ye veda edip evden ayrıldı.
Yağmur geceye kadar devam etti. Caira eve gitmeden önce kasabada Alvis'i aradı ama iki saat süren arama kurtarma operasyonundan sonra pes edip evin yolunu tuttu.
Caira; Liz, Alvis ve Griff'le birlikte kasabanın merkezine yakın bir apartmanda aynı dairede beraber kalıyordu. Çocukluk yıllarını yalnız geçirmiş biri olarak Caira'nın ev arkadaşlarına alışması biraz uzun sürmüştü. Hatta hâlâ bazı geceler evde dolaşan birinin ayak sesini duyup uykusundan korkuyla uyanıyor, bir kaç saniye kendini tehlikede olmadığına ikna etmeye çalışıyordu.
Eve vardığında Liz akşam yemeği yapıyor, Griff de oturma odasındaki koltukta uyuyordu.
Caira önce odasına gidip sıcak bir banyo yaptı. Günün yorgunluğunu -ve üzerine yapışmış kan, ter ve külü- üzerinden attıktan sonra giyinip aşağı indi.
"Sen ne zaman geldin?" diye sordu Liz omuzunun üzerinden Caira'ya bakarken. Tencereden tabaklara yemek doldururken, tek bir örgüyle topladığı sarı saçı sağa sola sallanıyordu.
"Öğleden sonra döndüm," dedi Caira pencerenin yanındaki dolaptan bardak alırken. "Delphi'ye uğradım. Sonra kasabada Alvis'i aradım."
Liz elindeki tabağı masaya bırakıp çekmeceyi açtı. "Vaktini boşa harcamışsın. Ama ben onu sormadım. Eve ne zaman geldin?"
"Bir saat önce falan."
"Griff'le konuştun mu?"
"Uyuyordu." Caira bardağına su koydu ve tek seferde hepsini içti.
"Git uyandır o zaman. Yemek saati." Caira Liz'in biraz sinirli olduğunu sezdi ama itiraz etmeden oturma odasına gidip Griff'i uyandırdı.
"Doğruyu söyle, dağdan aşağı mı yuvarlandın?" diye sordu Caira gülmemeye çalışarak.
"Çok komik." Griff gözlerini kıstı. Yattığı yerden doğrularak gerildi ve kanatlarını açtı. "Her yerim ağrıyor zaten."
"Ama cidden, bu nasıl oldu?" Caira Griff'in bacağını gösterdi. Sol dizinin hemen altından ayak bileğine kadar olan kısım beyaz bir kumaşla sarılmıştı.
Griff derin bir nefes alıp boynunu astı. "Kayalara çarptım."
Caira kahkaha atmaya başladı. Griff oturduğu yerden ona dik dik baktı ve kafasını sağa sola salladı. O sırada oturma odasına elinde tepsiyle Liz girdi.
"Günaydın! Nasılsın? Daha iyi misin?" Liz tepsiyi koltuğun yanındaki küçük masanın üzerine bıraktı.
"Daha kötüyüm."
Liz kaşlarını çattı. Masayı koltuğun önüne taşıyıp bir şey söylemeden mutfağa geri döndü.
"Bunun derdi ne?" diye sordu Caira.
Griff bir eliyle yüzünü ovuşturdu ve kanatlarını katladı. "Muhtemelen ben."
Caira akşam yemeğini mutfakta Liz'le birlikte olabildiğince hızlı yedi ve odasına kaçtı. Liz'in derdi her neyse bir an önce halletmesini umdu. Liz, uzun kuyruğu, sivri dişleri ve keskin gözleriyle yeterince korkunçtu. Caira bir de pasif agresif bir kertenkeleyle yaşamak istemediğine emindi.
Caira sonunda yatağına uyandığında, uzun zamandır ilk kez deliksiz bir uyku çekti.
Alvis odasına dalana kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Ardında - Bronz
FantasyCanavar avcısı dört arkadaş, intikam peşinde birine yardım etmek için yola çıkar. Peşinde oldukları canavardan ve peşlerini bırakmayan geçmişlerinden nasıl kurtulacaklar?