VIII. Caira

13 3 0
                                    

"Griff, Liz'in yanından ayrılma. Alvis, sen benimlesin. Açık artırma başlayana kadar, insanların arasına karışın." Kristal avizelerde yanan yüzlerce mumun aydınlattığı devasa balo salonunun kapısında birbirlerine sokulmuş planı tartışırlarken, Caira gözünü kalabalıkta gezdiriyordu. "Açık artırma bittiği an, kılıç nereye Liz oraya. Kılıcı hangi kata, hangi odaya götürüyorlar takip edeceksin."
Liz kafasını sallayıp onaylayınca Caira devam etti.
"Yemekten sonra Griff ve ben yanına geleceğiz. Siz ikiniz nöbet tutarken ben kılıcı alacağım. Alvis?"
"Evet?" Alvis Caira'ya bakıyordu.
Caira şaşkınlığını belli etmeden devam etti, "Griff'in çıkabileceği kadar geniş bir pencere bul. Balkon da olur. Griff kılıcı alıp gidecek. Biz de çok geçmeden balodan ayrılacağız. Anlaşıldı mı?" Caira tek tek arkadaşlarının yüzlerine baktı.
"Bu planı neden daha önceden yapmadık? Balonun ortasında konuşuyoruz da."
Caira derin bir nefes alıp Griff'e döndü. "Çünkü Alvis ortadan kaybolduğunda plan yapamayacak kadar sinirli oluyorum."
"Anlaşıldı."
"Güzel. Dağılın."
Griff, Liz'i elinden tutup dans eden kalabalığın içine doğru sürükledi.
"Sinirini Griff'ten çıkarma."
Caira Alvis'e dönüp, maskesinin ardındaki mavi gözlerine baktı. "Kapa çeneni," dedi yüzünde boş bir ifadeyle.
Alvis'in dudağının bir kenarı yukarı kıvrıldı.
"Benim içkiye ihtiyacım var," dedi arkasını dönerken. "Başını belaya sokmamaya çalış." Alvis'in cevabını müzikten duyamadı ama ne dediğini tahmin edebiliyordu.
Uzun adımlarla en yakındaki masaya doğru ilerledi. Daha ne olduğunu anlamadan, sol tarafına çarpan bir şeyin ağırlığıyla adımları sarsıldı. Dengesini sağladığında, ona çarpan kişiye döndü.
Kocaman açılmış gözlerinin etrafındaki gümüş rengi, ince demirden yapılmış maskesi yamulmuş adam, ellerini havaya kaldırmış ağzı açık bir şekilde Caira'ya bakıyordu.
"Çok özür dilerim. Affedin. Ben-ben önüme bakmıyordum. Tamamen benim hatam."
Caira, adamın paniğine neredeyse gülecekti. Ama burnuna gelen kokuyla irkildi. Önce adamın elindeki boş şarap bardağına, sonra başını eğip ıslak ceketine baktı.
Kafasını kaldırıp tekrar adamın yüzüne baktı. "Bu şarap değil."
"Hayır," dedi adam. "Değil." Yüzünde acınası bir ifadeyle, dişlerinin arasından yavaşça nefes aldı. "Soğuk suyla yıkayınca çıkacağına eminim!"
Caira bu sefer engel olamadığı gülümsemesini, ceketini çıkararak sakladı. "Sorun değil," dedi sonunda. Çırpınan adama daha fazla işkence etmeye dayanamadı. "Zaten tekrar giymeyi düşünmüyordum."
"Emin misiniz?! Temizletmemi istemediğinize emin misiniz? Ya da size yenisini alayım. Ne kadara mâl olduysa karşılığını ödeyeyim."
Caira bir elini kaldırıp adamı susturdu. "Gerçekten. Sorun değil."
Adam ikna olmuşa benzemiyordu. Kaşlarını kaldırmış, kocaman kahverengi gözleriyle, Caira'ya bir yavru köpeği hatırlatıyordu.
Caira gülümsemesini eliyle kapatarak konuştu, "Dediğim gibi, zaten son giyişimdi."
"Ama-"
"Onun yerine bana bir içki alın. Ben de size alayım," dedi Caira adamın boş bardağını göstererek. "İçkiniz benim yüzümden boşa gitti. Ödeşmiş oluruz."
Adamın yüzü bir gülümsemeyle aydınlandı. "Ah. Böyle bir teklife nasıl hayır diyebilirim?"
"Önden buyurun," Caira boş olan eliyle masayı işaret etti. Adam, gülümsemesi daha da büyürken yere bakarak masaya doğru yürüdü. Caira da hemen arkasındaydı.
Adam masadan iki bardak alıp birini Caira'ya uzattı. Caira içmeden önce bardağı kokladı.
"Bu sefer şarap," dedi adam kafasını sallayarak.
Caira şarabı içerken adamı izledi. Adam gözlerini kaçırıp kendi bardağını kafasına dikti.
"Adın ne?"
"Efendim?" Adam kafasını hızla Caira'ya çevirdi.
"Adınız?" dedi Caira kaşlarını kaldırıp.
"Ah! René. Aris René. Sizin?"
"Caius," dedi Caira, bardağını masaya bırakıp Aris'in elini sıkmadan önce.
"Memnun oldum, Caius."
Caira, Aris'in elini bırakıp, yamulmuş maskesini düzeltti. "Ben de."
Aris, çenesine kadar gelen, kahverengi saçını kulağının arkasına atıp kafasını yana yatırarak Caira'ya gülümsedi.
Félix Brimtzen'in sesi balo salonunda yankılandığında Caira neden burada olduğunu hatırladı.
"Sevgili misafirlerimiz, hepiniz hoşgeldiniz." Alkışlar kesildiğinde Brimzten ailesinin en büyük oğlu, konuşmasına devam etti, "Öncelikle herkese geldiği için teşekkür etmek istiyorum. Son zamanlarda başımızdaki bela ile uğraşmaktan başka hiçbir şeye vaktimiz olmadı. Bu zor zamanlarımızda yanımızda durup, bize destek olan tüm dostlarımız için bir alkış alabilir miyim?"
Caira, Félix'in aptal suratından kafasını çevirip Aris'e baktı. Aris, kaşlarını çatmış, Félix'e bakıyordu.
Caira, Félix'in konuşmasının geri kalanını gözünün ucuyla Aris'i izleyerek geçirdi. Saçları özenle kesilip taranmış, mor kadife ceketinin gümüş rengi işlemeleri, maskesiyle uyum içinde, tam da bu baloya ait birisiydi.
Félix sonunda çenesini kapattığında, arkasındaki merdivene birkaç kutu dizilmiş, açık artırmaya başlamak için her şey hazırlanmıştı. Kılıcı kimin satın alacağķ umrunda olmadığı için Caira açık artırmaya katılanlara dikkat etmedi. Kalabalıkta Liz ve Griff'i aramakla meşguldü. O yüzden Aris elini kaldırdığında ne olduğunu anlaması birkaç saniyesini aldı.
"Açık artırmaya mı girdin?"
"Ah." Aris nedense suçlu gözüktü. "Evet. Bu sene ilginç şeyler var."
Caira kafasını salladı. "Evet, ilginç şeyler."
Caira kalabalıkta Griff'i gördüğünde Aris'e dönüp, "Arkadaşlarıma selam versem iyi olur. Döndüğümde burada olur musun?" diye sordu.
"Benim de selam vermem gereken birkaç kişi var aslında. Yemekte görüşelim?" Aris tekrar kafasını yana yatırdı.
Caira gülümseyip kafasını salladı. "Anlaştık." Arkasını dönüp Griff'in olduğu yere doğru yürümeye başladı.
"Liz nerede?" diye sordu, Griff'e ulaşınca.
"Üst katta."
Caira merdivenlere bakarak kafasını salladı.
"Alvis nerede?"
"Kaçışını kolaylaştıracak bir pencere arıyor."
Griff bir şey soracak gibi gözüküyordu ama kafasını sallamakla yetindi.
"Ne?"
"Yok bir şey. Sen ne yapıyordun?"
Caira istemsizce, Aris'le önünde dikildiği masaya baktı. Aris'in orada olmadığını bildiği halde gözleri onu aradı. "Kalabalığa karışıyordum."
Yemekte Caira Griff'in karşısına oturdu. Bütün masalarda Aris'i arayıp bulamayınca pes edip dikkatini yemeğe çevirdi. Balık, peynir, salam, tavuk, taze meyveler, mevsimlik sebzeler, salatalar, turtalar ve kurabiyelerin olduğu masada Caira'nın neşesini yerine getirecek hiçbir şey yoktu. Sonra masanın diğer ucunda oturan Alvis'i fark etti. Kendisine güç vermesini bekler gibi Griff'e baktı. Griff Caira'nın bakışlarını takip edip Alvis'i gördüğünde kaşlarını çattı. Sonra Caira'ya bakıp soru sorarmış gibi omuzlarını silkti. Caira, Alvis'in bu işi batırmamasını umarak önündeki salama uzandı. Griff, hiçbir şeye aldırış etmeden yemek yemeye koyulmuştu. Caira yemek boyunca Alvis'i izledi. Herkes masadan kalktıktan sonra kalabalığın içinden sıyrılıp merdivenlere yönelen Caira'yı, sırasıyla Griff ve Alvis izledi.
Dördüncü katın loş koridorunda durup Liz'i beklerlerken Caira Alvis'e döndü. "Çıkış?"
"Alt katta bir balkon var ama önünde birkaç kişi dikiliyordu. Bir üst kata henüz bakmadım."
"Neden?"
"Yemek yedim," dedi Alvis kısaca.
Caira Griff'e baktı. Griff, Caira'nın Alvis'in üzerine atlamasını beklercesine tetikteydi. Caira gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "Tamam," dedi kafasını sallayarak. "Git, üst kata bak."
"Tamam," dedi Alvis omuz silkerek. Arkasını dönüp yukarı çıkan merdivenlere yöneldi.
"Bilerek yapması mı daha kötü yoksa bilmeden mi, karar veremiyorum," dedi Caira, Alvis gözden kaybolunca.
"Kontrolünü kaybedip arkadaşını incitmek daha kötü diye düşünüyorum."
"Kaybetmedim," dedi Caira duygusuz bir sesle.
"Henüz," diye düzeltti Griff.
Caira kontrolünü kaybedip arkadaşını incitmeden, Liz yanlarında belirdi. Tırmandığı duvardan inip Caira'nın önünde durdu. "Üst katta. Soldan üçüncü kapı."
Caira bir şey demeden üst kata giden merdivene doğru yürümeye başladı. Soldan üçüncü kapının önüne geldiğinde, kilitli olmasını bekleyerek kulbu aşağı indirdi. Kapı direnmeden açılınca şaşırdı, ama sorgulamadan içeri girip kapıyı arkasından kapattı. İçerisi, küçük taş pencereden giren ay ışığı dışında karanlıktı. Ay ışığının aydınlattığı kadarıyla, odanın ortasındaki masanın üzerinde, cam bir kutunun içinde olan kılıç, sağ taraftaki duvara dayanmış bir dolap ve kapının solunda bir de kanepe vardı.
Yerdeki halı Caira'nın adımlarını yumuşatmış, aynı zamanda kapının arkasında saklanan kişinin Caira'yı hazırlıksız yakalamasını sağlamıştı.
Kafasının arkasına aldığı darbeyle sarsılan Caira, dengesini sağlamakta zorlanıp, önündeki masaya iki eliyle yaslandı. Zihnindeki bulanıklığı temizlemek ister gibi kafasını iki yana salladıktan sonra arkasını dönüp, ona saldıran kişiye baktı. Beline gizlemiş olduğu bıçağına uzanırken Caira, karşısındakinin kim olduğunu fark edip dondu.
"Sen..." Caira kaşlarını çattı.
"Se-sen burada ne arıyorsun?"
Caira hızlıca kendini toparladı. "Ben de nereye kaybolduğunu merak ediyordum," dedi belindeki bıçağını eline alırken.
"Bak, kavga etmemiz gerekmiyor. Ben sadece kılıcı istiyorum," dedi Aris, iki elini havaya kaldırarak.
Yerde, ayağının yanında, Caira'nın kafasına vurduğu mumluk farklı bir mesaj veriyordu.
"O zaman kavga etmemiz gerekiyor," dedi Caira sahte bir ciddiyetle. "Çünkü ben de kılıcı istiyorum."
"Konuşup anlaşamaz mıyız gerçekten?" diye sordu Aris yalvarır gibi bir tonla.
Caira düşünür gibi yaptı. "Hayır, sanmıyorum." Aris'in üzerine atladı.
Son anda hedefi elinden kaçtı. Aris, sandığından daha çevikti. Caira daha ona ulaşamadan yolundan çekilip, arkasına geçmişti. Caira hızla olduğu yerde döndü.
"Silahsız birine saldırmanın yanlış olduğunu bilmiyor musun?" diye sordu Aris. Yüzündeki panik, sakin ses tonuyla çelişiyordu.
"Haklısın. Adil dövüşelim. Şu kılıcı ben alayım. Bu bıçağı sen al." Caira bıçağını Aris'e doğru fırlatıp kılıcın olduğu masaya doğru koştu. Cam kutuyu kaldırıp yere attı. Yerdeki halı, dağılan cam parçalarının sesini yuttu. Caira eğilirken boynuna dolanan bir kolla geriye doğru düşmeye başladı. Aris, bütün gücüyle Caira'yı yere devirmeye çalışıyordu. İleri geri birkaç saniye süren çekişmeden sonra Caira daha fazla direnmeyip kendini geriye, Aris'in üzerine attı.
"Ah!" Caira'nın sırtı, göğsüne çarpınca Aris de dengesini kaybetti.
Yere düştüklerinde Caira, boynundaki kolun gevşemesinden yararlanarak Aris'in üzerinden yuvarlanıp kılıca doğru emekledi. Ayak bileğinden tutan el, Aris'le arasında açtığı mesafeyi kapattı ve Caira'yı, cam kırıklarıyla dolu halının üzerinde geriye doğru sürükledi.
"Seni incitmek istemiyorum," dedi Aris. Sözlerinin aksine, Caira'nın bileğini tutan eli kemiğini kırmak üzereydi. "O kılıca gerçekten ihtiyacım var."
Caira geriye doğru bir tekme savurarak bileğini Aris'in elinden kurtardı. Ama Aris diğer eliyle Caira'nın sırtına tutunup ilerledi ve bütün ağırlığıyla Caira'nın üzerine oturdu.
"Dalga geçiyor olmalısın," diye ağzının içinde söylendikten sonra karnının üzerinden kalkıp Aris'i yere yapıştırdı. Kolunu boğazına dayadıktan sonra konuşmaya başladı. "O kılıca ihtiyacı olan tek kişi sen değilsin." Yerde boğuşurlarken Aris maskesini kaybetmiş olmalıydı, çünkü Caira kendini, yerde yatan adamın artık saklı olmayan yüzüne bakarken buldu. Uzun saçları kafasının etrafına saçılmış, koyu kaşlarını çatarak Caira'ya bakıyordu.
"Ne kadar istiyorsun?"
"Ne?" diye sordu Caira, birkaç saniye ne konuştuklarını hatırlamaya çalıştıktan sonra.
"Kılıç için ne kadar istiyorsun?"
"Satın alabilecek olsaydın açık artırmada alırdın zaten."
"Zaten o yüzden buradayım ya!" diye çıkıştı Aris. İki eliyle Caira'nın dirseğini itti. "Kılıcı para için istemiyorum."
Caira kolunu iten ellerden birini tuttu. "Ne için istiyorsun o zaman?"
Aris Caira'nın gözlerinin içine baktı. Tam cevap vermek için ağzını açmıştı ki, odanın kapısı açıldı.
"Kılıcı alıp çıkacaktın sadece. Neden bu kadar uzun sü-" Alvis, Caira'yı görünce sözü yarıda kesildi.
"Alvis?" dedi Aris şaşırmış bir sesle.

Gecenin Ardında - BronzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin