~ 14. BÖLÜM ~

39 2 2
                                    

Sabah uyandığımda, ilk iş elim telefonumu buldu. Saate baktım: 10.51

Bugünün Cumartesi oluşu, Feride Hanım demekti. Geçen haftaki olaydan sonra, ki bu Boğaç'ın terapimi protesto etmesinden başka bir şey değildi, Feride Hanım'ı bir daha görmemiştim. Aslında arayı kapatmak için ona gitmem gerekirdi ama bir hafta çabucak geçmişti.

Yatağımda doğruldum, içerden anneannemin sesine karışmış televizyon sesi geliyordu. Birkaç dakika boyunca boş boş yere baktım. Son üç gündür ne Boğaç, ne de Hayal Gölgem yanıma uğramıştı. Boğaç'ı okulda da görmüyordum, okula gelmiyordu. Yani şu son üç gündür biraz da olsa normal geçmişti, iyi hissediyordum. 

Bir anda aklıma annem geldi. Cumartesileri onunla birlikte kahvaltı yapardık. Abim benden biraz daha erken uyanırdı ve oturma odasında televizyon izlerdi. Babam ise annem kahvaltı hazırlarken ona eşlik ederdi.

Son zamanlarda ailemin daha az aklıma geldiğini fark ettim. O kadar çok olay yaşamıştım ki, kafam darmaduman olmuştu. Sahile de bir haftadan beri uğramıyordum. Bacaklarım körelmeye başlamıştı. Belki Feride Hanım'la olan randevumuzdan sonra koşmak için sahile uğrardım.

Odamdan çıkıp banyoya girdim, elimi yüzümü yıkayıp havluya ıslaklığı geçirdiğim sırada gözümün aynaya takılmaması için uğraşıyordum. Banyodan çıktım, odama girdim. Pek sık elime almadığım bilgisayarımdan Youtube'a girdim. Ana sayfama düşen tanıdık şarkıya tıkladım. Şarkının daha ilk melodisinde bunu bu yaz dinlediğimi hatırladım. Yüklenme tarihi de gemi kazasından önceki bir haftayı gösteriyordu. Sandalyeme çöktüm, çenemi sağ avcuma yerleştirdim. Aklıma geçirdiğim onca zaman geldi. Sadece ailem değil, genel olarak kendim... Mesala lise bitmek üzereydi, 11. sınıfın bitmesine kaç ay kalmıştı ki? Genel olarak lise hayatıma baktığımızda, kesinlikle ahım şahım sayılmazdı. Çevremdeki insanların bana olan hatalarına fazla takılmış, bana atılan kazıklara çok odaklı kalmıştım. Üzülmüştüm. İnsanların kötüleşmeye başladığı bu yaşlarda, yakınıma aldığım insanlardan darbe yemek beni kötü etkilemişti. Çünkü hassastım, etrafa pek belli etmesem de oldukça her şey üzerine kafa yormaya çalışıyordum. Halbuki arkadaşlığımızı sonlandırdığım insanlara bakarsak, onlar benim gibi değillerdi. Hayata kaldıkları yerden devam ediyorlardı. Ben ise günden güne karanlığıma kaybolmayı belki de tercih etmiştim. Bu şey, zamanımı benden çalmış mıydı? Bir daha bu yaşlara dönemeyecektim, kendime bir diğer insanlar vasıtasıyla haksızlık mı yapıyordum? Onlar, yaşananlar üzerine çok da kafa yormazken veya diyelim ki kafa yoruyorlar... Kafa yorsalar dahi benim gibi kendi içlerine kapanarak kafa yormayı tercih etmiyorlardı. Başka arkadaşlıklar kuruyor, yine gülebiliyorlardı. Bunu görmüştüm. 10. sınıftayken aramın kötüleştiği bir arkadaşıma, bir gün dayanamayıp senin hiçbir şey umurunda değil demiştim. O ise bana, geceleri aramızda yaşanan şeyleri düşünüp üzüldüğünü söylemişti. Bazen keşke ben de öyle olabilseydim diyorum. Gündüz hiçbir şey yokmuş gibi gülüp eğlenebilmek ve gece olduğunda bu tip meseleleri düşünmek... En azından gündüzler bana kalırdı. Bu şey, aldığım darbeleri gündüze taşımak, bana zamanımı çalmışım gibi hissettiriyor ve buna kendimin izin vermiş olmasını bilmek istemiyorum.

Pijamalarımı çıkardım, üzerime sıradan bir şeyler geçirdim. Odamdan çıktım.

"Ben de seni çağıracaktım."

Anneannemden duyduğum ilk cümle buydu.

"Günaydın," dedim karşılık olarak ve yerime oturdum. "Kahvaltıya yardım edebilirdim, kendini yormana gerek yoktu."

Bana omuzlarını silkti, karşımda küçük bir kız çocuğu gibiydi. Evet, öyleydi zira küçük bir çocukken sabahları erken kalkar ve kahvaltı hazırlardım. Annem, buna gerek olmadığını söylediğinde ise işte aynen böyle mahcup bir edayla omuzlarımı silkerdim.

LAMİYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin