~ 3. BÖLÜM ~

1.3K 88 22
                                    

Karttaki numara ile telefonumda duran numara birbirlerinin tıpatıp aynısıydı. Zihnime Boğaç'ın yüzü düşüverdi. Keskin hatları, elmacık kemiklerine gömülmüş sol yanağındaki tekli gamze. Griden beyaza dönen gözleri... Fiş koptu. Elimdeki kartla birlikte bir hışım ayağa kalktım. Sonra durdum, nereye gidiyorum ben? Nereye gidebilirim? Evini bilmiyordum, telefonum da yok demişti. Doğru söylediği ne malum? Neden söylemesin ki? İnsanların yaptıkları veya yapabilecekleri şeyleri artık eskisi kadar sorgulamıyordum.

Kalktığım yere geri oturdum. Boğaç'ın yalan söyleyip söylemediğini test etmek için bu karttaki numarayı aramalıyım, şimdi ise beni arayan sapığın bu karttaki numara olduğundan eminim. Pekâlâ, arayan ve benimle konuşan ses Boğaç'a ait olmadığına göre, en azından bu konu hakkında yalan söylemediğini biliyoruz. Bu numara, Boğaç'ın numarası yüzde doksan ihtimalle değil. Geri kalan yüzde on ise, onun bir manyak olduğunu gösterir. Çünkü beni kendinden bir başkasına aratıp da korku avı demesinin, korkutmasının bir manası olamaz.

Zihnimdeki tüm karışıklığın çözülmesi için numarayı aramam artık mecburi bir şeydi. Telefonun ekranıyla bakıştım, tamam yapabilirim. Telefondaki numara ile karttaki numarayı tekrar karşılaştırdım, aynılardı işte. Derin bir nefes alıp verme seansımdan sonra ekrandaki numaraya tıkladım. Uzun uzun çalmasına gerek kalmadan, tek çalışın hemen ardından "Bu numara kullanılmamaktadır." diyen mekanik ses odamın duvarlarını inletti. Kalbim durdu duracak pozisyondayken nefes almadığımın farkına vardım. Telefonumu, lanetli bir şeymiş gibi yatağıma fırlattım. Ayağa kalkıp parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim. Saç köklerim acıyana kadar çekiştirdim, inliyordum. Delirmem an meselesiydi ve o "an"ı çoktan aşmışım gibi hissediyorum.

Eğer halüsinasyon görmüş olsam, telefon numarası son arayanlarımda olmazdı. Kart da bana ait değildi, Boğaç vermişti. Kendi elleriyle.

Odamda fır döne dururken, anneannem odamın kapısını tıklatıp içeri girdi.

"Ben uyuyorum, saat de geç oldu. Yarın okulun var."

Bembeyaz, düzgün dişlerini göstererek gülümsedi. Annem ağız yapımın ona benzediğini söyler dururdu.

"İyi geceler."

Ona bendeki bu tuhaflığı hissettirmemeye uğraşsam da tuhaf olduğumun aslında o da farkındaydı. Fakat tuhaflığıma bir tuhaflık daha katıldığını anlayamadı. Kapımı kapattı, koridorun sonuna kadar devam eden ayak seslerini dinledim.

İkiye bölünmüş kartı çekmecemden aldığım bir bantla yapıştırdım ve okul çantamın içine koydum. Bunu bana açıklayabilecek tek bir kişi vardı: Boğaç.

Işıklarımı kapadım. Her ne kadar korku, küf gibi içime yerleşen ve git gide yayılan bir olgu olsa da uyumam gerekiyordu. Bu, tüm bu olanları unutmam ya da aklımdan bir nebze olsun uzaklaştırabilmem için hayali morfinimdi. Veyahut sahte ölümüm.

Yorganımı açtım, içine girdim. Ay ışığı perdemin arasından içeriye doğru süzülüyordu. Gözlerim refleks olarak kapansa da ruhumun göz kapakları açıktı.

***

Çantamın diğer kolunu sol kolumdan geçirdim. Anneannemin yanaklarıma öpücük kondurmasına izin verdim.

"Bugün sana ne yemek yapayım?"

"Bilmem." dedim hiç düşünmeden.

"Bugün kaçta geleceksin?" diye bu sefer ben ona soru yönelttim.

"Yayınevine gitmeyeceğim. Bugün evdeyim."

"Görüşürüz o zaman." diyerek yalnızca sağ elimi havaya kaldırdım. Bana içten bir gülümseme sundu. Evden çıktım. Asansör yerine merdivenleri tercih ettim. Apartmandan ve akabinde siteden çıktım.

LAMİYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin