~ 6. BÖLÜM ~

578 58 3
                                    

İçimdeki bilinmezlik duygusu, defalarca olduğu gibi şimdi de gün yüzüne çıkıverdi. Yaşanılan tüm bu olaylar, şizofreni ruh halimle birleşince pek de iyi hissettirmiyordu. Belki de tüm bunlar bir hayaldi? Hayır, hayır bu sefer hayal olması imkansızdı. Bu yaptığım şey, işlerin içinden çıkamayan her insanın, kendisine söylediği zavallı bir yalandan ibaretti.

"Beni tanımıyorsun bile."

"Avcı'nın Kurban'ını tanıması gerekmez. Cinsini bilse yeterli."

"Bu da ne demek şimdi?"

"Her şeyi bildiğini sanıyorsun, değil mi?"

Söylediği sözle aklım karıştı, kendime olan güvenim bir anda sarsıldı.

"Sen-" diye başlayacak oldum fakat ne diyeceğimi bilemedim. 

"Bileklik nerde?" diye sordu. 

Hayal Gölge'min beni saklamam için sıkı sıkı tembih ettiği bilekliği soruyordu.

"Ne bilekliği?"

"Yapma Lamiya... Sende olduğunu biliyoruz."

"Bende bir bileklik yok."

Söylediğim yalan boğazımı yaktı. Onun bir şey demesine fırsat vermeden arkama dönüp yürümeye başladım. Gelmedi. 

Allak bullak bir halde sokağın sonuna, mavilikli gökyüzüne doğru baktım. Parçalar, olduğundan daha fazla eksikti. Tüm bunları bana söyleyebilecek tek bir kişi de olsun yok muydu?

***

Pazar günü, çalkantılı geçen tüm bu haftaya rağmen oldukça sakindi. Öğlene doğru uyanmış, biraz derslerime bakınmış ve olayları çözmeye uğraşmıştım. Hayal Gölgem veya abim yanıma uğramamıştı. Boğaç'tan da bir haber yoktu.

"Lamiya?"

Kapımın arasından kafasını çıkarmış anneannem ile uyanmamı resmileştirdim. Yatağımdan doğruldum, uyandığımı görünce beni rahat bırakıp içeri gitti.

Odamın panjurunu açtıktan sonra balkon kapımı da açarak soğuk havayı içeriye davet ettim. Banyoma gidip elimi yüzümü yıkadım, güne normal başlamak adına aynaya bakmadım. Banyodan çıkıp odama girdim, üzerime özensizce bir şeyler geçirdim ve saçlarımı üstün körü taradım. Çantamı ve telefonumu alıp mutfağa gittim. Sade omlet ve çayın kokusu, beni bir anlığına çocukluğuma götürdü. Annemin benim için yaptığı bol yağlı omlet ve dumanı tüten açık çay...

"Seninle önemli bir şey konuşmalıyım."

Anneannem bunu söyleyerek karşıma oturunca maziden sıyrıldım. Çayıma bir tatlı kaşığı şeker atıp karıştırdım.

"Seni dinliyorum."

Kendi çayından gergin bir yudum aldı, sandalyesinden kalkıp tezgahın üzerinde duran pembe poşeti getirip önüme bıraktı.

"Yeni ilaçların... Feride Hanım ilaçları değiştirmenin daha iyi olabileceğini söyledi."

Ağzıma aldığım yağlı omlet, güneşin altına serilmiş pestil gibi kurudu.

"Yeni ilaçlarım mı?"

Poşeti alıp içindeki ilaçları önüme döktüm. Kullandığım iki paket ilaç, dört pakete çıkmış ve üstüne üstün ilaçların markası değişmişti. Bu kötüye gittiğime mi işaretti?

"Her şey senin iyiliğin için."

İlaçlara eğilen başımı kaldırdım ve anneanneme baktım. O an, masayı terk edip gitme isteğim damarlarımdaki kanı tepiştirse de kalkmadım ve hiçbir şey olmamış gibi kahvaltıma devam ettim.

LAMİYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin