~ 2.BÖLÜM ~

3.2K 176 100
                                    

BÖLÜM ŞARKISI; Hypnogaja - Here Comes The Rain Again

Tüm sınıf irkilmişken matematik hocası, "Ne oluyor orada!?" gibisinden cümleler kurmakla meşguldü. Ben ise sıra arkadaşımın yavaş yavaş kendi rengine dönmeye başlayan beyaz gözlerine bakıyordum. Çığlık atarken gözlerimi kapamış olmam gerekirdi fakat beyaz bir perde inmişçesine bembeyaz olan o gözler beni kendine çekiyordu. Büyük bir çekime kapılmıştım ve - sıra arkadaşım gözlerini kırpıştırana ve gözleri eski rengine dönene kadar da geri çekilememiştim. Tüm sınıfın aksine, o gayet sakindi. Elimle ağzımı kapattım. Daha demin, ders işlenen bir sınıfın ortasında resmen çığlık atmıştım ve bunu duymayan tabii ki de kimse olmamıştı. Herkes duymuştu, çok net bir şekilde. Hoca yanıma geldi, tüm sınıf başıma toplandı. Birisinin bir şey sormasına fırsat bırakmadan sınıftan koşarak çıktım. Ne olup bittiğini anlayamamıştım fakat çığlık atmıştım, bundan yüzde yüz emindim. Ben. Sınıf. Ortasında. Çığlık. Attım.

Bahçeye çıktığım gibi banklardan birine oturdum. Nefes nefese kalmıştım. Başımı ellerimin arasına alıp dirseklerimi bacaklarıma yasladım. Kendimden bazen nefret ediyorum. Özellikle de şu son aylarda... Annem ve babam yoktu, abim kayıptı, kendim bile beni terk edip gitmek istiyordu. Ağlamak istiyordum, ağlayamıyordum. Geceleri boş boş düşünüyor, gözlerimi kırpmak dahi istemiyordum. Uyusam, kabus görüyordum. Uyumasam, daha beter.

"İyi misin?"

Kim olduğunu umursamadan "Hayır" dedim, "İyi değilim." Sonra başımı kaldırdım, sıra arkadaşım o uzun gövdesiyle birlikte karşımdaydı. Gri gözlerine bakamadım, hâlâ
korkum geçmiş sayılmazdı.

"Hoca sana gidip bakmamın iyi olacağını söyledi."

Ondan bakışlarımı çekip bankta biraz sağa kaydım ve ona yer verdim.

"Otursana."

Tuhaf hissetttim. Sanki on dakika önce çığlık atmamış gibiydim. Dinginleşmiştim. İçim o huzursuzluktan arındı, korkum da yavaş yavaş geçmeye başlıyordu. Biraz mesafe bırakarak yanıma oturdu. Kollarını dizlerine yaslayıp biraz öne doğru eğildi ve gözlerini kısarak yere baktı. Bir süre boyunca o böyle, ben de sırtım banka yapışık bir halde oturduk. Sonra doğruldu ve bana başını çevirdi.

"Neden bana bakarak çığlık attın?"

"Bunu söylemesem? Özür dilerim."

"Bilmenin hakkım olduğunu düşünmüştüm."

Tabii ki hakkındı. Sınıfa yeni gelen bir kızla aynı sıraya otursam ve bana bakarak çığlık atsa ben de nedenini bilmek isterdim. Ama ona, şizofren olduğumu anlatacak değildim. Aslında şizofren olduğum da yoktu henüz. Hafta sonu psikoloğuma şu konuyu açsam iyi olacak.

"Özür dilerim." dedim tekrar. Bir süre gözlerinin yüzümde gezindiğini hissettim, sonra hiçbir şey demeden ayağa kalktı ve okulun kapısına kadar yürümeye başladı. Kafamı kaldırıp sırtına bakışlarımı diktim, okul formasının üzerine kapüşonlu bir polar giymişti, poların sırtında ise metal bir grubun simgesi vardı. Bu simgeyi, Antalya'daki arkadaşlarımın birisinin tişörtünde de görmüştüm.

İçeri girmeden ona yetiştim ve lise üçlerin koridoruna girmeden hemen önce, irkilerek omzuna dokundum. Ani bir hareketle bana döndü, gözlerinin rengi tekrar beyaza bulanmaya başlayınca hemen başka bir yere baktım.

"Ben sınıfa girmesem daha iyi olur. Benim çantamı rica etsem-"

"Kapının önünde bekle." diyerek sözümü kesti.

Sınıfa girdi. Beklemeye başladım. Yarım dakika sonra sınıftan çıktı ve çantamı bana uzattı. Teşekkür ederek aldım. Aramızda benim anlamlandıramadığım bir bakışma geçmeye başladığı vakit, "Adım Boğaç." dedi. "Benim de-" diye ağzımı açmıştım ki, "Lamiya." Diye sözümü kesti. Başımı aşağı yukarı oynattım. Akılsız başım, sınıfta kendimi tanıtmıştım. Sonra, elinde tuttuğu beyaz kartı bana uzattı.

LAMİYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin