Geçmişin izleri 3

1K 92 24
                                    

Küçük Eylül artık biraz daha büyümüş yaşadığı o anı hafıza kaybı yüzden unutmuştu. Ailesi her ne kadar hala o işin arkasındakileri  arasa da bulamıyor yinede küçük Eylül'e bir şey çaktırmamaya çalışıyorlardı.

Ayaklarına gelecek olursak eğer hala yürüyemiyordu.

9 yaşına girmesine çok az kalmışken, yaşıtları okula gidip koşup eğlenirken kendisi Antep'te dedesinin yanında evde eğitim görüyordu. Ailesi onun tekrar yürümesi için ne kadar uğraşsada bir gelişme hala yoktu.

Koca 5 senesini tekerlekli sandalyeye mahkum olarak geçirdi. Konuştukları  bütün doktorlar olumsuz yönde konuşuyorlardı ve bu herkesten çok Eylül'ü yıpratıyordu.

Her ne kadar ailesine sevecen olmaya çalışsa da yalnız kaldığı an gözleri dolar ve ses çıkarmadan ağlar.

Bir önceki bölümlerde Taner Tunç'un oğlu yiğit tunç'a bıraktığı tranva gibi (hatta belki daha ağırı) Eylülde de vardı.

Eylül çok zorlanmadığı sürece ağlamazdı, gözleri dolar dolar lakin yine o damla yanağından düşmezdi.

Eylül'ün ağlaması hele ki haykırarak ağlaması kıyamet gibi bir şeydi.

Minik Eylül elleriyle tekerlekli sandalyesini ittirerek bahçeye doğru ilerledi.

Şüphesiz ki onu en çok rahatlatan yer konağın arkasındaki küçük kulübeli bahçeydi. Babanesi ve annanesi bunu bildiği için Eylül'le beraber bazı geceler orada kalıyorlardı.

Evdekiler ilk başta buna karşı çıksa da minik Eylül'ün tek rahat ve berrak olabildiği yerin orası olduğunu fark edince bir şey diyemez oldular.

Eğer o kulübeyi de Eylülden alırlarsa Eylül diye bir şey kalacakmıydı diye tereddüt içindeydi herkes.

Gün geçtikçe zayıflıyor ve güçten düşüyor bununla birlikte eskisi kadar konuşmayıp kitap okuyor yada bir şeyi hatırlamaya çalışır gibi düşünüyordu.

Aslında Eylül hep o geceyi düşünüyordu...

En son o gün kuzucuğunu almaya gittiğini hatırlıyordu ama gerisi yoktu ve de kuzucuğunu nereden almaya gittiğini de hatırlamıyordu.

"Evdeydim galiba sonuçta kuzucuk başka nerede olabilir ki?" Diye düşüncelerine devam etti Eylül.

"Ah benim güzel kuzum. Ne çileler çekti bu yaşta." Diye üzgünce baktı torununa Melike. Asude can dostuna kafasını sallayarak onaylarken bir ümit arkadaşına döndü.

"Alpaslan ve Taner gelmeyecek mi görevden? Belki onları görürse biraz daha iyi olur." Diye ümitlendi.

Lakin bu ümitleri kısa sürdü...

Çünkü Asude duygularıyla hareket etsede Melike mantığı ile hareket ederdi. Ve şu ana kadar Eylül her zaman Melike gibi olmuştu.

Burada ki kendine onca değer veren insan varken niye onlardan sadece ikisinin gelmesini beklesin ki?

Tersine onları görünce iyice düşüncelere dalabilirdi. Çünkü Eylül şu aralar her şeyi sorgulamaya ve düşünmeye başlamıştı.

Ve bunu ilk olarak asker olan dedesi ve ikinci süt babasından başladı.

Onlarla olan anılarını düşünüp hatırlamaya çalışıyordu lakin her çocuk gibi o da 4 yaşını ve ondan öncesini hatırlamıyordu. Sadece o olayın olduğu bir kaç günü ve asla unutamadığı bir iki tranvatik günü unutmamıştı.

 Eylül-Gerçek Ailem Vakası-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin