3 milyon oldugumuz icin cok tsk ederim bolumu.
"Çişim geldi durdur arabayı." tam üç saattir ona arabayı durdurtmaya çalışıyordum. Ben kaçırma deyince evine falan götürür sanmıştım. Ama ciddi ciddi kaçırıyordu beni. Tam üç saattir yoldayık ve bir yere varacak gibi de durmuyorduk. Otobandan son sürat ilerliyordu. "Çişin falan gelmedi." gelmemişti. "Midem bulanıyor." dedim bu kez. Her yolu deniyordum saatlerdir. "Bulanmıyor, miden bulanınca nasıl oluyorsun biliyorum." dedi yan koltuğu gösterip. Daha iki gün önce kusmuştum oraya. "Seni kovarım." omuz silkti. "Kov."
"Döverim."
"İsabet edersin." ofladım derince. Nasıl kurtulacaktım buradan? "Acıktım." dedim en sonunda. Bu gerçekti işte. "Kahvaltı yapmadım, dün öğlenden beri bir şey yemedim ve gece çok efor sarf ettim." son dediğim ağzımdan çıktığı an pişman olup yüzümü elimle kapattım. Güldüğünü duyabiliyordum. Yüzümü açtığımda arabayı bir dinlenme tesisinde durdurmuştu. "İn hadi, geceden beri açsın." kapıları keyifle açtı. Gerçekten fena biriydi. "Nefret ediyorum senden." kendisi indikten sonra gelip benim de kapımı açtı. Centilmenliği umrumda değildi şu an.
"Beni nereye götürüyorsun?" o büyük adımlar ile önden gidiyorken ben de ona yetişmeye çalışıyordum. "Gidince görürsün." kafasını kıracaktım şimdi. Pat diye durdum, bir süre yürüdü sonra durup bana döndü. "Ne oldu?" çocuk gibi kollarımı önümde bağladım. "İletişim kuramıyoruz, seninle yürümek istemiyorum."
"Prens hazretleri nasıl bir muamele isterler?" dalga geçer gibi ellerini önünde bağladı. "Hem suçlu hem güçlü olamazsın. Beni kaçırdın, bir açıklama yapmıyorsun, telefonumu elimden aldın ve benimle bok gibi konuşuyorsun." polisi aramaya kalktığım için telefonumu elimden çekip almıştı. "Peşinden koşunca olmadı, bir de böyle deneyeyim dedim."
"Hala bok gibi konuşuyorsun Chanyeol. Ayrıca benim her yerim ağrıyor, yavaş yürü." ağzımdan çıktığı an pişman olduğum ikinci cümlemi de kurmuştum. "Peki." dedi keyifle. "Yavaş yürürüm." dediği gibi de benimle aynı tempoda yürümeye başladı. "Nereye gidiyoruz?" diyerek bir kere daha şansımı denemek istedim. Sadece gözlerini devirdi ve dinlenme tesisindeki restorana girdik. "Ne yemek istersin?" omuz silktim. Fark etmezdi, bayılmadan ya da kusmadan bir şey yemem şarttı artık. Ben bir masaya otururken o da bir şeyler almaya gitti. Beş dakika kadar sonra da birkaç çeşit poğaça ve meyve suyu ile geri döndü. Tepside de su da vardı. Oturduğu gibi suyun kapağını açıp bana uzattı ve ceketinin cebinden her zaman kullandığım mide ilacını çıkardı.
"Mideni ağrıtır, önce bunu iç." ağlayacak gibi olduysam da ilacımı içip öyle yemeye başladım. Benim gastritim vardı, yağlı şeyler hayatımı mahvediyordu. Benim için cebinde ilaç taşıması duygulandırdı beni o an. "Telefonumu ver, Jongdae'ye haber edeceğim." şüpheyle baktı, ısırmak üzere olduğu poğaçayı bıraktı. "Polisi aramam, korkma."
"Hiç güven vermiyorsun." dedi telefonu uzatırken, gözlerimi devirip Jongdae'yi aradım. Düşündüğüm gibi meraktan acillik olmamıştı, he tamam, diyip geçiştirmişti. Hayret verici biriydi. "Beni organ mafyalarına satmaya mı götürüyorsun?" dedim telefonu cebime koyarken. "Tamam Chanyeol, dün geceyi unutmayalım ne olur beni eve götür."
"Salak mısın sen?" dedi şaşkınca. "Kırıcısın." kollarımı önümde bağlayıp sol tarafıma döndüm. "Eve dönüşe seni kovacağım ayrıca beni kaçırdığın ve hakaret ettiğin için dava açacağım." o da kollarını bağladı önünde. "İyi kov, Kyungsoo'yu geçirdin ne de olsa yerime." sesindeki kıskançlığı sağır sultan duyardı. "Hala mı aynı mesele? Ben Boston'da seninle günlerce flörtleşen herifle iki gün önce kafeteryada ne yaptığını soruyor muyum?"
"Yok sormuyorsun." masanın altından bacağına tekme attım. "Tüm şirketi kendine aşık etmişsin, koordinasyon ekibinden bile sana aşık üç kişi var. Kes çeneni yoksa masa başına alıp depoya kilitlerim seni." abartılı bir oyunculuk ile gözlerinin kenarını sildi. "Medeniyetin gözlerimi doldurdu." oflayarak kalktım oturduğum yerden. "Yeter bu kadar oyun. Ben Seoul'e dönüyorum." peşimden kalkıp tuttu kolumdan. "Hayır, kaçırdım seni gidemezsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dear passengers | chanbaek
Fanfiction"Sevgili yolcular, Boston - Seoul uçuşumuz on beş saat otuz beş dakika sürecek olup yarın sabah Kore saati ile on bir otuzda Seoul'de olmamız planlanmaktadır. Ancak B-18065 numaralı koltukta oturan sevgilim beni affetmezse uçağı kaldırmak gibi bir n...