4.

147 14 0
                                    

"Yani saatlerce ders çalışabiliyorsun? Yemek molası yok, banyo molası yok?" diye sorduğunda şok olmuş görünüyordu Stephen. Wong'un kütüphanede beni azarlamasının üzerinden birkaç gün geçmişti ve ben tamamen dinlenmiştim.

"Bu oldukça kötü bir alışkanlık." diye açıkladım. "Günlerce uyanık kalabilirim, okuyabilirim ya da gerçekten ne olursa olsun yapabilirim." Omuz silktim. "Gerçi çoğu zaman bunu amaçlamıyorum. Öyle oluyor. Bilgiyi işlemekle o kadar meşgulüm oluyorum ki, yemek yemeyi ya da uyumayı unutuyorum."

"Kulağa sorunlu geliyor." diye mırıldandı. Haksız olduğu söylenemezdi. 

"Bir soru. O kitapları bir gecede nasıl bitirdin?" diye sordum defterimin sayfasını çevirerek.

"Fotoğrafik hafıza. Sıra bende. Hiç uyumadan en fazla ne kadar kitap okudun?" 

"76 saat. Ancient One süre tutmuştu. Ben halüsinasyon görmeye başladıktan sonra da beni uyutmuştu." Biraz gülümsedim, o da etkilenmiş ama aynı zamanda da biraz endişeli görünüyordu.

"Biliyor musun, Wong'a seni sordum."

"Gerçekten mi? Ne dedi?" diye sordum eğlenerek.

"Sen onun tanıdığı en akıllı aptalsın." Başımı salladım. Bu doğru gibi gelmişti. "Ona göre sen hem savaşta hem de zekada tehlikeli bir kadınsın."

"Tehlikeli güçlü bir kelimedir." Omuz silktim. "Kötü huyluyu tercih ederim."

Stephen, "Kötü huylu, tehlikeliden daha güçlü bir kelimedir." diye karşılık verdi ve ben de ona sırıttım.

"Derse geç kalacaksın." Ben çalışma materyallerini temizlerken o dramatik bir şekilde inledi ve avluya doğru yöneldi. 

Çok uzun sürmedi ve New York'taki kutsal mekana uğramaya karar verdim. Ayrılmadan önce, benden bir şeye ihtiyacı olursa diye Ancient One'a gideceğimi haber vermek istedim.

 Avluya çıkıp Mordo'nun sapan halkalarıyla portallar oluşturan öğrencilerle konuşmasını izledim. Zaten çoğu bunu yapıyordu. Stephen ise mücadele ediyordu ve Katmandu sokaklarında bulduğum kayıp adama benziyordu. 

Bir direğe yaslanıp çabalarını dikkatle izledim. Hiçbir şey olmamasına rağmen pes etmedi ve bu bana başarılı olacağına dair biraz umut verdi. "Resim ne kadar net olursa, ağ geçidi de o kadar hızlı ve kolay olur." Ancient One avluya çıktığında Mordo konuştu. "Durun."

"Bay Strange'le biraz yalnız kalmak istiyorum." Ancient One sakince konuşuyordu ve Stephen yenilmiş bir köpek yavrusu gibi görünüyordu. "Usta Dainty, bize katılır mısınız?" Yüzüme bile bakmadan sordu. İç çekerek küçük saklanma alanımdan çıktığımda Stephen beni gördüğüne şaşırmış görünüyordu. Ona doğru yürürken çatık kaşlarıyla adımlarımı izledi.

"Ellerim." diye açıklamaya çalıştı Ancient One'a. Bende yanlarına varmıştım. 

"Bu ellerinle ilgili değil." 

Başını salladı. "Bu nasıl ellerimle ilgili değil?" diye sordu bana bakmadan önce. "Ve sen beni mi gözetliyordun?" Gözlerini kısarak bakarken "Belki birazcık." diye cevapladım iyice incelttiğim sesimle.

 "Usta Hamir?" Ancient One, Usta'yı ileri çağırdı ve o, sol elinin olmadığını pelerini yukarı çekerek gösterdi. Bu da Stephen'ın bir büyü yapmaya başlarken gözlerinin açılmasına neden oldu. "Teşekkürler usta." Usta uzaklaştı ve devam etti. "Bir nehre boyun eğdiremezsin, onun akıntısına teslim olmalı ve gücünü kendi gücün gibi kullanmalısın."

"Onu kontrol edeceğim... kontrolü teslim ederek mi? Bu hiç mantıklı değil." dedi Stephen alay ederek.

"Cahil." Sahte bir şekilde öksürdüm ve o bana hafifçe baktı.

"Her şey anlamlı değil. Her şeyin öyle olması gerekmiyor." Ancient One içini çekti. "Zihnin seni hayatta çok ileri götürdü ama daha ileri götürmeyecek. Teslim ol Stephen. Egonu sustur, gücün artacaktır." İçinden geçmeden önce bir portal yaptı. "Benimle gel."

"Bunu yapmasından nefret ediyorum." Doktorun onu portaldan körü körüne takip etmesini izlerken sessizce mırıldandım. Birkaç dakika sonra geri döndü ve portal arkasından kapandı.

"Yeni elemanımız nasıl?" diye sordu Mordo dikkatle.

"Göreceğiz." New York'u sormak istiyordum ama Stephen'ın geri dönmesini bekliyordum. "Her an dönebilir."

"Ah hayır, bir daha olmaz." diye mırıldandı Mordo. "Bu sefer nerede?"

"Everest." diye sakince cevapladı.

"Ah, beni terk ettiğin yer orası, çok hoş." Alaycı bir şekilde mırıldandım. Ben de ilk öğrenmeye başladığımda portal oluşturmakta epey zorlanmıştım. Aslında bunun için daha küçük olan yaşımı öne sürmüştüm ama Ancient One buna bir an bile inanmamıştı.

"Belki de ben..." Mordo askılı yüzüğüne uzandı ama Ancient One onu durdurdu. Titreyen bir kapı açılıp Stephen yere yığılmadan önce saniyeler dakikalara dönüşmüştü sanki.

"Genç, odasına gitmesine yardım et." Ancient One bana bakarak konuştuğunda ona döndüm. 

"Ben aslında seninle konuşmak isti-"

"Eminim bekleyebilir." Kendisi ve Mordo uzaklaşırken hızla cevap verdi. Pelerinimi odamda bıraktığım için sinirlenerek derin bir nefes verdim. Geçit kapandı ve Stephen'ın kolunu omuzlarıma çektim. Baygın adamı ayağa kaldırmayı başardım ve odasına doğru ilerlerken tüm ağırlığını üzerime aldım.

"Eğer ölürsen ve ben de cesedini boş yere odana sürüklemiş olursam çok sinirlenirim." diye mırıldandım ve bir şekilde odasına ulaştım. Onu yatağına bıraktım ve başka ne yapabileceğimi bilmeden üzerini birkaç battaniyeyle örttüm. Uyanmasını beklerken masasına oturdum ve gördüğüm ilk kitabı alıp açtım.

"Lenora?" Gözlerimi sayfadan kaldırdığımda Stephen'ın battaniyelere sıkıca sarılmış halde oturduğunu gördüm.

"Hayattasın." diye mırıldandım, biraz şaşırmıştım. Masanın üzerindeki küçük saate baktım, birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım. "Neredeyse 5 saattir baygındın..."

"Ne oldu?" diye sordu sessizce.

"Ancient One seni Everest'te bıraktı." Kitabı bırakıp ayağa kalkarken esnedim. "Geri dönüş yolunu bulmayı başardın ama neredeyse anında yere yığıldın."

Bana deliymişim gibi baktı. "Özür dilerim, öldüğümü sandın ve orada oturup kitap okumaya mı karar verdin?" 

"Öldüğünü düşünmemiştim." diye cevaplarken gözlerimi devirdim. "Eh, aslında bu daha çok yüzde 50'lik bir durumdu."




















Dr. Strange - Daughter of the Arts - ÇEVİRİ [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin