Ne olduğunu anlamak bir süremi almıştı. koca konağın önünde dururken bir yandan da telefonuma yığılan mesajlara cevap vermeye çalışıyordum. buraya gelirken aklımdan ne geçiyordu. sadece kol çantamla geldiğim bu yerde ne işim vardı. gram bilmiyordum. kafam sanki yerinde değil gibiydi. ne ara uçağa binip mardine geldiğimi bilmiyordum.
ne olmuştu. bir şey değişmeyecek demiştim. neden buradaydım. kafam dahada bulanırken omzuma dokunan elle kendime gelmiştim. anında geri çekilmiştim. naif çocuk bana bakmıştı. hala ismini dahi bilmiyordum. cünkü hiç bir şekilde onlarla konuşmuyordum. sordukları soruları görmemezden geliyordum.
- umay iyi misin?" diye sorduğunda sadece kafa sallamıştım.konağın içine girmemiz için kapı açıldığında araba haraketlenmişti. kısa bir süre sonra durduğunda herkes arabadan indiğinde bende onlara ayak uydurarak inmiştim. hiç bir şey yapmayarak sadece naif sesin pesine takılmıştı. büyük koltuklu açıklığa geldiğimizde etrafta dolaşan kadınları görmüştüm. gözlerimi merakla gezdirdim. biyolojik annem neredeydi. biyolojik abilere sahip olduğumu biliyordum. ya kız kardeşlerim yada ablalarım var mıydı.
sert bir şekilde çarpmamla bir adım geri atmıştım. atarlı alperen bana dönüştü. bir şey söylemesini beklerken o oturmam için yer göstermişti. hızla oturarak çantamdan sigara çıkarmıştım. etrafımızdaki kadınlar bize baksada umursamdım. telefonumuda kontrol edip ters bir şekilde masaya koyduğumda hepsinin gözü telefonumdaydı.
çekinmeden sigaramı yaktığımda en büyük olanları bize merakla bakan kadınlara dönerek "küllük getirin ve avluyu boşaltın" demişti. anında herkes çıkarken gençten gelen çok güzel kadın önüme küllüğü bırakarak bana uzunca bakmıştı. kısaca ona teşekkür ettiğimde güzel bir gülümseme verip gitmişti.
gögüsüm fena şekilde yansada çaktırmamaya çalışıyordum. ilk defa geldiğim bu yeri gözlerimle detaylıca izliyordum. onlar konuşana kadar konuşmaya niyetim yoktu. bunun farkında olduklarını biliyrodum. onların bana etrafı incelemem için süre tanıdıklarınında farkındaydım.
sigaramın bir söndüğünde diğerini yakmıştım. naif sesli dumana dayanamyarak öksürdüğünde kaşlarımı çatmıştım. astımı olabilirdi. son bir nefes çekerek yarıya geldiğim sigarayı küllüğe bastırdım. yetmemişti ama kimseyi rahatsız etmeyede gerek yoktu.
-evimiz..konağımız... burası" dediğinde mahit beye dönmüştüm. yüzünde garip bir ifade vardı. çözmekte zorlandığım bir ifade "sen daha önce buraya hiç gelemedin. hastanede aldılar seni elimden doğumdan hemen sonra " dediğinde şaşkınlıkla duraksadım.
ölüm yada terk edilme yoktu.
- doğduğunda miniciktin. sadece bir kere gördüm seni hiç kucağıma alamadım. küveze girmesi gerekiyor diyerek götürdüler. ama küveze değil belirsizliğe götürmüşler seni" dediğinde gözlerim dahada büyümüştü. derin bir yutkunmayla
- peki biyolojik an..." cümlemi tamamlıyamadan " burada onun lafı geçmez" dediğinde gözlerimi en büyüklerine çevirdim. mahit bey zorlukla "şuanlık bilmen gereken tek şey hayatta olmadığı" dediğinde bir şey dememiştim.
ölüm vardı.
peki neden ölmüştü. kafam karışmıştı. neden ölmüştü. sebebi ben miydim. küveze alınan çocuklar genelde bir durum olduğunda alınmazlar mıydı. acaba beni doğururken mi ölmüştü. yada kız çocuk dpoğurdu diye bir şey mi yapılmıştı. kafamdaki sorularla mahit beye dönerek
- neden öldü?" diye sorduğumda alperen söze atlamıştı bile;
-sana burada onun lafı geçmez demedik mi anlamıyor musun?" diye atarlandığında sinirlerim gerilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMAY
Chick-LitHer şey yolunda giderken bir anda gerçek ailesinin karşısına çıkarak hayatını altüst edeceğini bilememişti. kıskanç abileri ve babasının arasında kaldığı yetmemiş gibi gizemli bir perdeyide aralaması gerekiyordu.