Sen ona inanç dersin biz korku deriz.
Henrik İbsenİnsanların inançlarını sorgulamam, ama doğası gereği inanan bir varlıktır insanoğlu.Kimin neye inanacağı farklılık göstermekle birlikte,geneli; Tanrıya inanır,bilime inanır, adalete inanır,aşka inanır... Bir söze inanır...
En inançsız olan bile Tanrının varolmadığına inanır.Korku da, bu inanmışlıkların en baskın hallerinden biridir bence. Ona inancımızdan korkarız o şeyden. İnanmadığımız şeyden niye korkalım ki...
Bu ne pehriz,bu ne lahana turşusu misali, hem onunla yalnız kalmaktan korkup,hem de onunla,onun evine gelmiştim ama, benim korkum da şu an buydu...
Onunla her yalnız kalışımda,başıma bir alengirlik geldiği için,eve girer girmez yaptığı kahve içme teklifini reddedip,direkt buraya asıl geliş amacımıza geçtim.
"Bir an önce üzerimi giyinip gitsem iyi olacak Arca,Polen merak eder beni."
"Öyle olmayacağını ikimizde biliyoruz Mehir. Ama bu sefer zorlamayacağım seni. Biraz daha böyle kalırsan üşüteceksin çünkü. Hadi gel de yukardan üzerine uyacak bir şeyler bulalım."
Onun boyuyla,benim üzerime uyacak bir sweat bile, bana diz üstü bir elbise gibi olurdu.Ama şimdi bir de, bin saat bunun tartışmasına girmenin anlamı yoktu. İşimi bir an önce halletmek için dediğini yaparak, ardından merdivenlere yöneldim. Ikinci kata çıkıp karşımıza çıkan üç kapıdan en soldakine yöneldiğinde, onu takip ettim.
Kapının kenarına geçip bir eliyle beni içeri buyur ederken, diğer eliyle duvardaki düğmeye dokundu.
Odası, gün ışığı tonlarının loş haliyle aydınlanırken,evi kısmen esir alan kokusu, adımımı atmamla birlikte buram buram burnuma doldu.
Beynimdeki devreleri yakma sıralamasında, maviliklerinden ve aynı derinlikteki cümlelerinden sonra sırayı bu esinti aldığından, daha ilk adımla birlikte durmam bir oldu.
Bir an tereddüt edip, odanın dışına çıkıp bekleme düşüncesiyle geriye doğru bakarken ;
"Davet bekliyorsan,biraz önce yaptığımı hatırlıyorum. " dedi ve elimden tutup beni içeri soktu.
Şu an bir kere daha anlıyordum ki; bu çocuğun yanında asla muallakta kalmamalıydım . Gerçi, kararlı duruşlarımında pek bir işe yaradığı yoktu.
Beni odanın ortasında bırakıp tam karşımda kalan, giyinme odası olduğunu düşündüğüm kapıya yöneldi. Ben de, üşümeme rağmen gidip camı araladım. Zira,derin bir nefes alıp, kafamı toparlamak için fırsat bu fırsattı. Temiz ve parfümünden bağımsız havayı ciğerlerime çektikten sonra tekrar odaya döndüm.
Neredeyse üç kişinin rahat rahat kalacağı kadar geniş bir odaydı burası.
Açıklı koyulu,geçişli tonlarıyla; dolabında,yatak başlığı ve örtüsünde, çalışma masası ve perdelerinde tek renk hakimdi. Gri...
Sadece halı ve masanın arkasındaki duvar, yeşilin adını bilmediğim değişik bir tonuydu ve odaya farklılık katıyordu. Yine bu davarda, altın sarısı loş ışıklı apliğin altında, tahta çerçevelerin içinde,üst üste dizilmiş, geyik,at ve kartaldan oluşan hayvan figürleri asılıydı. Yatağı, tam önünde durduğum geniş camların önüne koyulmuş şekilde yanımda kalıyordu.
Bir tur sola döndüm ve kapının arkasındaki duvara doğru yürüdüm. İlk girişimde arkamda kaldığı için dikkatimi çekmeyen duvar ; duvar değil mini bir kütüphaneydi sanki.
Kapının arkasından itibaren, tavana kadar boydan boya kaplı raflarda, sayısız kitap bulunduran mini bir kütüphane... Benim bunun onda biri olan minik kitaplığımın dağınıklığıyla ölçülemeyecek düzende ve muntazamlıkta üstelik...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAL MAVİ
Teen Fiction"Mehir" Gözlerine baktım. "Sen...sen yine o rüyaları mı görmeye başladın."Derin bir nefes verdim.Saklamanın bir anlamı yoktu.Geçmişte bu süreci yaşarken hepsi yanımdaydı ve ne olduğunu biliyorlardı. "Evet canikom"bakışlarımı zemine yönl...