Bölüm 4: Şuursuzluk Şiarı

1K 16 18
                                    

Merdivenlerden inerken sanki yaşamın kadranında ilerliyordum. Her bir payda geçen ömrüm, hesaplayamıyorum. Kapıdan çıkınca aynı bakışları yine üzerimde hissettim. Onları da anlayabiliyordum. Bir birlerinden hariç tek gördükleri buraya girip çıkanlar. İtiraz etmeye güçleri yok.

Baskı...

Her yönden gelen bir baskı... İltimas, kontrollü bilinçsizleştirme çabası. Hünersizlerin hünerlilere başkaldırısı... Beceriksizlerin ahkâm kestiği iştirak. Her şeyi ehline teslim etme telaşı yok. Muhakeme yeteneği kalmamış.

Avangart zannedilen yenilenmiş tekerrür tarih. Her dönemde aynı şeyler yaşanmış. Aynı simalar, aynı hüzünler, aynı sevinçler, aynı yaşanmışlıklar... Yaşam aynı yaşam ve insan aynı insan. Teknoloji ile sıfat değiştiren şemalarla, sürdürülen hayat. Örselendiğimizin farkına bile varamıyoruz. Şimdi yaşadığımızı yıllar önce tekrar yaşandığını çabuk unutuyoruz.

Akşamın kızıllığı binaların üzerinden belirmeye başlamıştı. Eve bayağı yaklaşmıştım. Evim, Doğan'a çokta uzak değildi. Gerçi uzak olsa da pek bir şey fark etmezdi. Doğduğumuzdan beridir hep bir şeyler için yürümedik mi? Hep bir yerlere yetişme çabasında olmadık mı? Ne biz geç kaldık hayata, ne de hayat erken geldi zamandan. Gözlerimin önünden geçen sadece anılar. Betimleyemediğim sahte yaşamlar. Birileri uğruna geçmiş ancak iğreti bir hayat.

Evimin kapısının önüne varmıştım. Sürekli düşlere dalmaktan zamanın ne çabuk geçtiğini anlamıyordum. Şimdi aklımdaki tek şey koleksiyonumla biraz daha vakit geçirebilmek. Yirmi dairelik koca apartmanda yapayalnızım. İçeride tanımadıklarım bile vardı. Belki de hiç görmediklerim. Hiç görmek istemediklerim var bide... Düşünsenize her gün yüz yüze bakıyorsunuz ama komşunuzun kim olduğu hakkında dahi fikriniz yok. Yalnız onların bizim hakkımızdaki düşünceleri için takıldığımız birçok ayrıntı var. Kendi değerlerimiz için değil de komşumuz için giyiniyoruz. El âlem korkumuzdan yapmak isteyipte yapamadıklarımız. Hani herkes kendi yaşamını belirlerdi. Yaşamın alt kültürü oluşturulmuş acılı bir algı ile.

Evin girişinden yattığım yere kadar koleksiyonumdan birer parça mevcut. Her yer tıklım tıklım. Dünya gibi! Aslında boş. Her şey şehirlere yüklenmiş. İnsanlar üst üste. Şehirlerin ambiyansı bir sıkıntıyla kirlenmiş. Doğanın güzelliklerinden, sakinliğinden şehrin tıkanıklığına kaçış. Kaostan medet ummak... Gürültüde raks ediyoruz arabalarımızın içinde. Bir bilinmeze doğru. Gökyüzü sisli, boğuk... Nerede mavi, nerede yeşil? Oteller süsler ladinlerin yerlerini... Zulalarımızda aranan nefes. Güzelliklerden payını alamayanların kurduğu düzen. Şekilcilikle geçiştirilen geride kalmış bugünler...

Evimin giriş kapısının hemen önünden başlayan koridor boyu sağlı sollu raflar. Ansiklopedilerle dolu. Her dönemden var. Gözüme 1932 tarihli Hayat ansiklopedisi ilişti. Elime aldım. Rastgele bir sayfa açtım; entelijansiya... Aydınlar sınıfı... Bizimde kendi entelijansiyamız var. Her ülkenin var. Bizimkiler halkına ne reva görürlerse artık.

Kültürsüzlük kültürü...

Bak en çok değer gören popülerliklere; şarkıda, filmde, kitapta... İçindekiler boş. Ama ne hikmetse revaçta. Kapasitemiz bu kadar yapacak bir şeyimiz yok mu? Algılayabilecek kadar düşünemiyoruz.

Hemen sağdaki odaya döndüm. Zamanında odanın dört tarafına metal raflar yaptırmıştım. Her bir rafta bir yıla ait gazeteler. 2004'ten beridir topluyorum. 20 yıldır her gün üşenmeden aldım ve buraya düzenli bir şekilde dizdim. Sararmış kâğıt kokusu birçok kokuya bedel. Raftan bir gazete çekip geçmişe gitmek istedim. Manşete baktım. 2 Ocak 2005, Türkiye Gazete'si; "YTL Heycanı". 20 yıl önce Yeni Türk Lirası'na geçişi hakikaten heyecanla karşılamıştık.

BİR TAHRİBAT MÜESSESESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin