Bölüm 12: Çargâh Portresi

300 9 10
                                    

Sessizlik...

Her cismin bir sesi var. Bütün maddelerin kendine has frekansı, çıkardığı titreşimleri... Hem de hiç kaybolmayan... Galü-bela'dan beri... Dünyada ki ilk canlı varlığından günümüze kadar hiçbir ses kaybolmamış. Ses frekansları hava zerrecikleri içerisinde taşınmış durmuş. Her gün ses duvarları içerisinde ilerliyoruz. Hem de hiç farkında olmadan... Bunlar Fuat Abi ile yürürken aklıma gelmişti. Hayat bu işte kimle arkadaşlık yaparsan onun şekline bürünürsün.

Cadde de yavaş adımlarla yürüyorduk. Udi Fuat'ın yürüme hızına ayak uydurmuştuk. Bu yaşlarda kimseye muhtaç olmadan yaşayabilmek güzel şey. Ben boş kalınca ya da topluluk içinde konu ilgimi çekmeyince hemen düşüncelere dalıyorum. Ertelememek lazım hayatı... Beklenilen gün belki bir daha gelmeyebilir. Bir daha bu kendine has adamları göremeyebiliriz. Belki her gün geçtiğim kaldırımlar bana yabancı olur. Bizleri hayal âleminden çıkarmaya karar verdim. Tabi önce kendim çıkmalıydım:

- Bazı şeylerin yaşanması için kendine ait bir zamanı vardır. O zaman kaçırıldı mı bir daha telafisi olmuyor. Yılmaz'da bana katılıyordu:

- Her şeyin bir saati hatta saniyesi var. O an gelmeden de olmuyor geçtikten sonrada... Pişmanlık yaşamamak için günlerimizi iyi değerlendirmeliyiz. Udi Fuat, bize tecrübesini gösteriyordu:

- Başka bir zaman yaparım demek belki de o günün bir daha gelmeyeceğini peşinen kabul etmektir. Yılmaz, tasdikledi:

- Milyonlar kişi bu sokaklardan geçti. Kimisi başlangıcına kimisi sonuna... Birçoğu ulaşamadı hedefine... Şimdi hiçbirisi yok! Benim cevap verme sıram gelmişti:

- Çünkü insanoğlu doyumsuz. Emelini elde ettiğinde akabinde hemen bir başkasını istedi. Bu silsile böyle devam etti gitti. Yalnız dünyanın bir istirahat gâh olduğunu anlayanlar hariç. Yılmaz, bu sözlerimi ubudiyetle destekledi:

- Peygamberimizin Hadisinde buyrulduğu gibi; "Dünya; müminin zindanı, kâfirin cennetidir". Udi Fuat bu yargıya başka bir bakış açısı kazandırmak istedi:

- Herkesin zindanı çoğu farkında değil. Bir de bu cehennemde mutlu olmak için bir bedel ödüyoruz. Aç kalan yengecin kendi ayaklarını yemesi gibi...

Otogar durağına gelmiştik. Evimle, sahafın arası 15 dakika kadar. Sahaftan da bu durak aşağı yukarı aynı mesafede. Yılmaz, önce Fuat Abi ile tokalaştı sonra benimle:

- Fuat Bey, tanıştığımıza çok memnun oldum. Bir de sizin elinizden bir eser dinlemeyi çok isterdim. Udi Fuat'ın hep gülümseyen yüzü bir an olsun düşmüyordu:

- Olsun bakalım, birbirimize kattığımız değerler artarda yeter bile. Yılmaz, kafasını sallarken bana sarıldı:

- Uzun bir aradan sonra seni görmek paha biçilemez. Ümidini yitirme ve kendine çok iyi bak. Bende ona sarıldım:

- İnşallah dostum. Yolun açık olsun. Yılmaz, bu vedalaşmanın ardından hazırda bekleyen dolmuşa bindi. Udi Fuat'la bizde dolmuşun hareket etmesini beklemeden yolumuza devam ettik. Yılmaz Taşlı'yı uğurlarken aklıma gelen tek cümle; insanlar iyilik yapmak için meskût olur...

Hastaneye doğru ilerlerken Fuat Abi gülümsemeye devam ediyordu. Kim bilir aklından neler geçiyordu. Telefonum çalmaya başladı. Adı üstünde hayatımızı çalan alet. Beynimizi hayata karşı afyonlamaya yarayan zımbırtı:

- Buyurun

- Zevat Tarumar'ı aramıştım

- Benim

- Ben belediyenin imar işlerinden sorumlu memur Ümmühan.

BİR TAHRİBAT MÜESSESESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin