Hastaneye doğru yürürken zihnimde yankılanan bu sözler, hayatımın anlamını ve koleksiyonumun önemini sorgulamama neden oldu. Belki de Aslan haklıydı; yaşadıklarımız ve biriktirdiklerimiz, sadece bizim için mi anlamlıydı? Ya da anlamsız... Herkes sonuçta kendi hayatını yaşıyor. Belki de biz öyle sanıyoruz. Ama sonuçta öyle ya da böyle bu yaşantılar bugünümüzü belirliyor. Kim eskiden olduğu gibi?
Geçmişin gölgeleri; yaptıklarımız veyahut yapamadıklarımız... Hepsi birer hayalet gibi peşimizi bırakmıyor. Oysa hayat, sadece bir hayal; gölgelerin arasında kaybolmuş bir yanılsama...
Yanımdan geçip giden insanlarda aynı umutsuzluk ve aynı anlamsız gülüşler. İnsanlar, her şeyi ciddiye alıp, hiçbir şeyin farkında değil. Herkes kendi küçük dünyasında kendi küçük dramını yaşıyor. Hastanenin bahçesine girmek üzereyken arkamdan koşar adımlarla gelen birisi bana sesleniyordu;
- Zevat Abi, hey. Arkama yavaşça dönüp baktığımda zaten asık olan suratım daha da düştü. Gelen simsar uzmanı Fehmi Komodor. Ne yüzsüz adam. Kapıdan kovsan bacadan girecek cinsten. Koşarken sallanan göbeği, varla yok arasında bir bıyık, diken gibi saçlar ve yaz kış üzerinden çıkarmadığı ceketi ile tam bir penguene benzer adeta. Hiçbir şey demeden gerisin geriye döndüm. Ama adamda yüz olmayınca tekrar seslendi:
- Zevat Abi! Ben adımlarımı hızlandırıp bahçeye daldım. Yalnız bana yetişti. Sırtıma dokunarak konuştu:
- Zevat Abi! Durmak zorunda kaldım artık:
- Abi düşündün mü teklifi mi? Ne diyon satacan mı bana koleksiyonu?
- Hayır!
- Ederinin fazlasını vercem abi.
- Ne yapacağım ben parayı, bu durumdayken.
- Kısa ömrün var, yeyiverirsin parayı her şeyden. Daha iyi doktorlara gidersin.
- Gitmek istediğimi kim söyledi?
- Paranı hemen vercem. Hem koleksiyonunun başına bir şey gelir. Apartmanda senden başka kimse kalmamış.
- Ne ima ediyorsun sen, haysiyetsiz herif!
- Ayıp oluyor ama...
- Peşimden gelme menfaat düşkünü puşt! Bu lafımın üzerine Fehmi Komodor arkamda kaldı. Eminim ben hastane kapısından içeriye girene kadar bekleyecek...
Burası sağlığın her şeyden daha önemli olduğunu hatırlatma merkezi. Zenginliğinin ömür boyunca yeteceğini düşünürken bir hastalık tufanı yerine getiriyor tüm gerçekliği...
Çok kalabalık. Hepsi mi hasta yoksa dert telaşındalar mı? Muasır medeniyetler seviyesine henüz ulaşamamışken ne çok hastamız vardı nede çok hastanemiz. İnsanlarımız bu kadar hasta olmuyorlar mıydı geçmişte? Bence yediklerimizden ve soluduklarımızdan. Kendimiz yetiştirirdik. İnsan sağlığı bu kadar ucuz değildi. Hastalığa bağımlı maddeler raflarda herkesin gözü önünde yer almazdı. Belki bu maddelerin yüksek kâr imajı henüz fark edilmemişti. Hastalık artınca tek kazanan bunlar değildi ki... Hasta var ki hastane var, hasta var ki ilaç var, ilaç var ki bunların simsarları var.
Haydi yeniden başlıyoruz, bu dar koridorlardan geçmeye. İçimde hep aynı fehem. Doktorumun ismine şimdiye kadar dikkat etmemiştim. Odaya ezbere gidiyordum. Yine koridor boyunca kümelenmiş insan toplulukları... Kimi sevinç kimi hüzün, gözyaşı... Herkes aradığını bulamıyor bir türlü. Hastalıkta aynı yerdendir, sağlıkta; ölümle doğum birdir. Yeni başlangıçlar... Her seferinde insan bir başkasına bürünüyor. Belki son kötü günleri yaşıyoruz. Ardından iyi günler gelecek midir, muamma. Hep bir şeyleri beklemekle geçecek temennimiz. Yaşantılarımız, ömrümüz...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR TAHRİBAT MÜESSESESİ
General FictionZevat Tarumar, hayatının son evresinde, lenfoma teşhisiyle karşı karşıya kalan bir koleksiyonerdir. Bu teşhis, onun için bir son değil, yeni bir başlangıç anlamına gelir. Hayatın hüzünlü atmosferinde, geçmişiyle ve içsel dünyasıyla yüzleşirken, haya...