" David Russell - In the Rain. "
10 yıl önce 23 Haziran.
"Chaeyoung bıraksana kitabımı!" diye bağıran küçük kız kitabı diğer yandan tutan arkadaşına çemkirirken arkadaşı kitabı bırakmamakta kararlıydı.
"Jennie sana kaç kere söyleyeceğim? Benim kitabım bu. Senin kitabın salondaki raflardan birinde!" Chaeyoung iki kızın arasında çekiştirilip duran kitabın ona ait olduğuna emindi. Babası ile birlikte almıştı bu kitabı, kitabın 11. Sayfasına küçük çiçekler çizmişti. Kitabının yırtılmasından o kadar çok korkuyordu ki, babasından kalan tek şey kitabıyken Jennie neden kitabına da göz koymuştu ki?
"Hayır benim, altta bir kitap daha varsa onu sen almalısın." Chaeyoung sinirle hâlâ kitabını çekişirken arkadaşının kurduğu cümle daha da çok sinirine dokunmuştu. En sonunda çekiştirmelere dayanamayan kitap sayfaları gözlerinin önünde iki parçaya ayrılırken, Chaeyoung ve Jennie'nin bedenleri de yere düşmüştü. Chaeyoung elinde kalan yırtık kitaba baktı, gözleri doldu, öfke ile harmanlanan hüzün duygusu ile yerden kalktıktan sonra arkadaşının önünde durup dudaklarını araladı.
"Neden benim olan her şeye sahip olmaya çalışıyorsun? Bu benim kitabımdı ve babam bana almıştı. Kendi kitabınla yetinemez miydin Jennie?" sertçe kurduğu cümlelerin ardından yerde kalan diğer beden de ayaklandı.
"Hayır bu kitabı bana annem almıştı!" diye bağırdı küçük kız.
"Benim annemin sana aldığı kitap alt kattaydı ama! Ayrıca o senin annen değil. Ona Hae-won teyze diyebilirsin, abla diyebilirsin. Ama ona anne diyemezsin. O benim annem. Benim."
Chaeyoung paylaşımcı bir insandı fakat anneyi paylaşmak ona hiç normal gelmiyordu. Jennie zaten Chaeyoung'un annesinden yeterince sevgi alıyordu.
Küçük Jennie alayla burnundan bir nefes vererek güldükten sonra elinde kalan yırtık kitap parçasını yere atıp arkadaşının gözlerinin içine bakarak konuştu.
"Annen seni yattığın zaman öpmeye bile gelmiyor Chaeyoung. Ama beni her gece yatmadan önce öpüp saçımı okşuyor, ve ne biliyor musun? Keşke benim kızım sen olsaydın diyor. Annen senden değil benden ümitli. Notlarımı yüksek tutuyorum, onu hiç hayal kırıklığına uğratmıyor, senin gibi kavga etmiyorum. Sen annene bunları bile veremiyorsun, o yüzden sen onun hep ikinci seçeneği olacaksın."
Seçenek mi? Bir evlat annesi için nasıl seçenek olabilirdi? Chaeyoung tüm kelimeleri tek tek idrak etmesinin ardından kırılan kalbini susturdu, sarsılmasını belli etmeden başını dikleştirdi.
"Benim babam öldü Jennie. Sen benimle nasıl böyle konuşabiliyorsun? Notlarım yüksek değil çünkü babamın ölümünü kaldıramadım, annemi hayal kırıklığına uğratıyorum belki ama; o da beni hayal kırıklığına uğrattı. Babamı kaybettim ben, o günden beri yanıma gelip kollarını açmadı bana. Ve evet kavga ettim Jennie çünkü benimle babasız diye dalga geçtiler. Gözünün önünde oldu hiçbir şey demedin. Bu mu senin karakterin? Zavallının tekisin."
Kapının önünde kendi öz kızının son cümlesini duyan Park Hae-won dik omuzlarıyla içeri adımladıktan sonra, sevgiden yoksun gözlerini öz kızının yüzüne dikti. Sert sesiyle sordu:
"Ne dedin sen?" Chaeyoung meydan okurcasına kaşlarını çattıktan sonra laflarını tekrarladı.
"Benimle babasız diye dalga geçtiler ve benden önde tuttuğun sevgili Jennie ne yaptı biliyor musun? Görmezden geldi. Bunu geçtim, babamdan bana kalan tek şeyi; kitabımı parçaladı. Karaktersiz zavallının tek-" lafını bitiremeyen Chaeyoung yüzüne yediği tokat sonucu başı sola doğru savrulduğunda yüzünde hiçbir kas oynamadı. En acısı da Chaeyoung bu şiddete alışmıştı artık.
"Sana terbiyeyi öğretemedim mi Park Chaeyoung?" annesi bağırınca Chaeyoung başını kaldırıp sırıttı.
"Ne oldu? Biricik kızına laf konduramıyor musun Park Hae-won?"
Bir tokat daha ve Chaeyoung durmadı, şiddet durdurmadı onu. Tokat değil, annesi acıttı canını.
"Keşke babam yerine sen ölseydin. Benden niye bu kadar nefret ediyorsun söylesene?" dedi dayanamayan Chaeyoung bir hışımla.
"Kes sesini Chaeyoung." annesinin sesi hâlâ güçlüydü.
"Babam kızına sahip çıkardı ama sen onu bile beceremiyorsun, elin kızına yapıyorsun anneliğini. Sana anne demeye dilim varmıyor artık Park Hae-won."
Bir tokat daha.
"Annenle böyle konuşmamalısın Chaeyoung." masum kız rolüne bürünen Jennie adımlarını Park Hae-won'a yönelttikten sonra ona sarıldı ve cümlesine devam etti.
"Onu üzüyorsun." Park Hae-won, Jennie'ye karşılık verince Chaeyoung karşısında duran manzaraya acıyarak bakıyordu.
"Ne hâliniz varsa görün. Sahte anne-kız ilişkinizde boğulursunuz umarım." Chaeyoung odadan kaçtıktan sonra üstüne bir şey almayı bile düşünmeden dışarı fırladı. Koşarken, haziran ayından kaynaklı nem yüzüne çarparken sığınabileceği tek yere; mezarlığa koşuyordu. Mezarlık ile ev arasında çok büyük bir mesafe olmadığı için Chaeyoung sık sık babasını ziyarete giderdi.
7 dakika süren koşturmanın sonunda mezarlıktan içeri girdiğinde, etraf zifiri karanlık ile bürünse de Chaeyoung yolları ezberlemiş gibi ilerledi ve babasının mezarının önünde durdu.
"Baba dayanamıyorum artık." yere çöktü.
"Niye bırakıp gittin beni? Dayanamıyorum anneme de, Jennie'ye de. Varlıkları bile huzursuz ediyor beni." toprağı avuçladı, ciğerine dolan toprak kokusu ile rahatlamış gibi hissediyordu artık. Chaeyoung zaman geçtikçe babasının kokusunu unutunca toprağın kokusunu, babasının kokusu olarak bellemişti. Gözünden bir yaş düşünce mırıldandı.
"Senin bile kokunu unuttum babam. Bunları da atlatıp unutacağım değil mi?"
Daha 15 yaşında olan Chaeyoung başını yastığa koyup uyuması gerekiyorken, toprağı yastık niyetine kullanıp babasının yanına kıvrıldı. Chaeyoung en değerlisini kaybettikten sonra mezarlıktan korkmayı bırakmıştı.
"Özür dilerim hediyene sahip çıkamadım baba. Yemin ederim tüm gücümle kitabı almaya çalıştım, yemin ederim. Sonra iki zıt güce dayanamayınca paramparça oldu kitap." elinin tersiyle ıslanan yanaklarını silince yeniden mırıldandı.
"Özür dilerim."
&
Jennie Kim. - 10 yıl önce 23 Haziran.
Yatağımda kıpırdanıp sol tarafıma dönünce derin bir nefes alıp esnedim. Birkaç saat önce yaşanan olaylar yeniden aklıma gelince sırıtıp sırt üstü uzandım.
Park Chaeyoung 15 yaşına kadar güzel bir aileye, sevgiye sahip olmuştu. Sıra benimdi. Annem ve babam yoktu ama bana kendi kızından çok sahip çıkan Park Hae-won'a minnettardım. İlk yıllarda gerçekten onu bir teyze, Chaeyoung'u ise bir kardeş olarak görüyordum. Zaman geçtikçe bu eve ve insanlara alışmaya başlamıştım. Chaeyoung ile annesinin arası pek iyi değildi ama Park Hae-won bana daha nazik yaklaşıyordu, hatta sevgisinin çoğunu bana veriyordu. Chaeyoung'u zaman zaman azarlasa da bana hiçbir laf etmiyordu. Bu yüzden ben de ondan daha fazla sevgi almak istemiştim, zaman geçtikçe Chaeyoung'a karşı hissettiğim kardeşlik duygusu yerini kıskançlığa bırakmış, Sahip olduğu her şeye ben de sahip olmak istemiştim.
Park Hae-won'u mest etmek çok kolaydı benim için. İyi not getirdiğimde tatmin olup daha önce hissetmediğim duyguları aşılıyordu bana. Annelik mi denirdi? Bilmiyordum ama çok güzel hissettirdiğini kesinlikle inkar edemezdim. Düşüncelerim ve yatağın içinde oluşan sıcaklık beni mayıştırırken gözlerimin kapandığını hissettim, sonrasında ise saçlarımın okşandığını.
────────────────────────────
Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Okunmalar yavaş yavaş artıyor oy verirseniz de çok güzel olur. Teşekkür ederim şimdiden. İyi okumalar.
-sentrepia.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝘤𝘩𝘦𝘳𝘪𝘦 𝙗𝙮 𝙨𝙚𝙣𝙩𝙧𝙚𝙥𝙞𝙖
Fanfiction"Neden sürekli bu sokaktan geçiyorsun?" Birkaç saniye sonra sesini işittim. "Anlamadım?" Tahmin ettiğim gibi bir kadındı. "Burası hep uzatmadır, neden ana caddeden kısa yolu kullanmak varken bu sokaktan geçiyorsun?" "Geçtiğim yolların hesabını sana...