Bölüm 15: Hallederiz

35 1 5
                                    

Anlaşılmak gibi bir derdimiz vardı.
Ne zaman ki kendimizi anlatamadığımızı fark ettik;
İşte o vakit susmalar dostumuz oldu.

Hz. Mevlana

Denizin hırçınlığı sanki benim içimdeki durmak bitmez çaresizliği haykırıyordu. Benim söyleyemediklerimi o haykırıyordu. Benim sesim olmuştu adeta.
Evet, gidecektim fakat vazgeçmiştim. Yağmur artık eskisi kadar olmasa da çize şeklinde yağıyordu. "Belki yağmur söndürür içimdeki ateşi."diye düşünmüştüm ama bunlar nafileydi. Sadece yine içimdeki küçük çocuğu kandırıyordum.

"Burada olacağını tahmin etmiştim."dedi ve yanıma oturdu.

Ona dönüp bakmadım. Kaç saattir burada böyle oturduğumu bilmiyorum. Ayaklarım uyuşmuştu. Ona dönüp bakmaya da niyetim yoktu. Ben kimdim ki? Bir hiç. Onun gözünde bir hiçtim, kendi içimde de bir hiçtim, ninemin gözünde de bir hiçtim. Ben her zaman bir hiçtim ve böyle kalmaya devam edecektim.

"Ben kime diyorum? Gül benimle konuşur musun? En azından yüzüme bak."

Bakmadım, daha doğrusu bakamadım. Korkularım buna engel oldu. Bu sessizliğimin yavaş yavaş onu sinirlendirdiğini hissettim. Sessizlik bir insanın söyleyemediği en büyük şeyleri söylerdi. Siz susarsınız ve sessizlik sizin yerinize sizin edemediğiniz şeyleri insanın yüzüne bir tokat gibi vururdu. Belki de insanlar bu yüzden sessizlikten nefret ederdi.

"Neden gelmedin? Kaçmanın çözüm olduğunu sanıyorsan yanılıyorsun. Büş senin çekip gittiğini söyledi. Üzülmüş gibiydi. Neden onu üzdün?"

Ben yine sustum. Neden insanlar sadece kendilerini düşünürlerdi. Neden kimse benim de bir kalbim olduğunu ve benim de üzülebileceğimi düşünmezdi? Onlara göre benim kalbim yok muydu? Sessiz kalmam benim aciz ve güçsüz olduğum anlamına mı gelirdi?
Derin bir nefes verdi ve eliyle çenemi tutup yüzümü ona çevirdi. Onun koyu mavi gözleriyle göz göze gelmiştim. Yüzünden sadece çaresizlik okunuyordu. Belki de beni anlamaya çalışıyordu ama yapamıyordu.

"Sorun ne? Neden böylesin ve susuyorsun. Konuş! Gerekirse benim senin sesin olmama izin ver ama susma. Sen sustukça yanında olsam bile uzaklaştığını hissediyorum."

Ben Bora'ya tebessüm ederek,"Ne demem gerekiyor?"diye sordum. Tebessüm benim maskemdi. Ne kadar acı dolu olsada.

Bora elini çenemden çekerek,"Seni anlamıyorum. Neden sanki seni öldürecekmişim gibi kaçıyorsun? Ben sana zarar vermem. Bunu hâlâ anlayamadın mı?"

Ben kahkaha atarak,"Elbette, bunu bir gün yapacaksın. Beni kendi ellerinle öldüreceksin."dedim.

Bora kaşlarını çatarak,"Sen iyice saçmaladın. Ben neden seni öldürmek istiyim? Sana bunları Fuat mı diyor?"

Ben yine acıyla karışık gülerek,"Sen dedin. Sen benim katilim olacaksın."

"Sana bunları ben ne zaman dedim? Gül seni anlamıyorum."

"Ben de zaten o yüzden susuyorum."dedim ve ayağa kalkıp yürümeye başladım. Hayır, bu sefer onun karşısında ağlamayacaktım. Güçlü görünmem gerekiyordu.

Bora da benim peşimden yürüyerek,"Sen iyi değilsin. Kaçarak bir yere varamayız Gül."

"Varmayalım,benden uzak dur diye uğraşıyorum. Bir hiçim. Benim gibi hiçler yalnızlığa mahkumdur."

Bora daha da hızlanarak,"Sen bir hiç değilsin. Gel beraber konuşalım. Ayrıca bana böyle davranma. Sen böyle yaptıkça kendimi kötü hissediyorum."

ADALETİN GÖLGESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin