Bölüm 5

20.3K 332 23
                                    


Evden çıktığımda arkası dönük bir şekilde yüksek plazaları camdan izleyen Yavuza son kez baktım. Her aşkta olduğu gibi son bir defa daha arkaya dönüp bakma klasiği vardı. Onuda tamamlamıştım ve usulca kapıyı kapatıp evden çıktım.

Çıkar çıkmaz omuzlarımda hissettiğim hafiflik şaşırmama sebep oldu. Ne oldu da bu kadar bıkmıştım bu adamdan. Neyi istemiştim de vermemişti? Yoksa bende elindekinin değerini bilmeyen doyumsuz insanlara mı dönüşmüştüm? Kafamda dönüp duran sorunların hiçbirine yanıt veremedim. Belki de yanıtlayacak gücüm kalmamıştı.

Dışarı çıktığımda kendimi afallamış hissettim. Ailemin Yavuzun yanına taşındığımdan haberi yoktu. Elbette onları kandırmıştım. Peki şimdi nereye gidecektim? Telefon rehberimi açtım ve hızlıca aşağı doğru kaydırdım. Düşününce ne kadar çok numara vardı ama bir tanesine bile dostum diyemezdim. Neden bu kadar yabanileşmiştik? Batılılaşıyor muyduk yoksa hepten yobazlaşmış mıydık? Çözemiyordum...

En sonunda mülakata girmek için beraber beklediğimiz Mügeyi aramak aklıma geldi. Bana numarasını verirken ne olursa olsun beni arayabilirsin, demişti. Müge incecik, narin, upuzun düz ve siyah saçları olan, yeni modaya uyup kaşlarını iki tık daha kalınlaştırmış bir kızdı. Telefon üçüncü çalıştan sonra açıldı;

-Müge naber ben Ekin.

-Ekin mi hangi Ekin?

-Canım biz seninle iki ay önce mülakatta tanışmıştık hani?

Telefonun karşısından gelen hışırtılar kızın bir şeylerle uğraştığını gösteriyordu. Beni tanımamıştı. Madem beni tanımayacaktı neden güven verici sözler söylemişti ki? Dayanamayıp telefonu kapattım. Kendimi karton içine atılmış yavru kedi gibi hissediyordum. Üstüne üstlük bir de yağmur çiselemeye başladı. Ben de cadde boyu yürüyüp oturacak bir yer aradım.

Hayat ne garipti. Param vardı. Güzeldim. Herkesi kendime dönüp baktırabilecek cinste alımlıydım. Ama yalnız kalınca ne yapacağımı çözemiyordum. Elim ayağım birbirine dolanıyordu. Belimden aşağı soğuk terler akıyordu. Sokak ortasında öylece beklesem ve kimse beni görmeseydi keşke diye geçirdim içimden ama insanlar buna bile müsade etmezlerdi. İlla laf atan olur ya da sessizliğini bozmaya çalışan meraklı gözlerle çarpışırdınız. Bu yüzden ben de nereye gittiğimi ne yaptığımı bilmeden yürüdüm. Etrafa bakmadım. Kimseye aldırmadım. Saçlarımın uçlarından sular damlayana kadar yürüdüm. O kadar çok yürüdüm ki bacaklarım artık isyan eşiğindeydi. Elimdeki bavulun ağırlığı kırk katına çıktığında kendimi hiç bilmediğim bir mahalle girişinde buldum. 

Burası neresiydi adı neydi bilmiyordum ama uzaktan bakınca bana sarılmak isteyen bir anne gibi kollarını açmıştı. Gülümsediğimi çok sonradan fark ettiğimde mahalledeki küçük kitapçı dükkanını gördüm.

"Merhaba burada biraz oturabilir miyim?"

"Elbette buyurun"

Ses o kadar yumuşaktı ki kesinlikle art niyet taşımadığı belliydi. Bir adamın bu kadar güzel bir sesi olabilir miydi? Adam snaki benimle konuşabildiğine şaşırmış gibiydi. İlk kez kendi sesini duymuş gibi "Hanımefendi beni duyabiliyor musunuz?" dedi. "Elbette duyuyorum" diye karşılık verdim. Çok garip biriydi... 

Adamın üzerinde eski mavi ve ince bir kazak vardı. Ayakkabılarının uzun zamandır giyildiği her halinden belliydi. Kotunun cebine siyah tükenmez bir kalem takmıştı. Adam o kadar tuhaf bakıyordu ki yüzünü çok sonradan fark etmiştim. Kirli sakalları ve gözlerinin mavisi insanın içine işlese de adamın yüzünde insanın gözüne batan bir uyumsuzluk vardı. Bu adam yakışıklı değildi. Aksine çirkin de denmezdi bekli ama burnu kemikliydi. Dudakları ise haddinden ince.

FÜME (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin