bana vurmadı, beni öldürdü

318 74 99
                                    


⋆。˚ ❀ * ࿐ ࿔ ˚:⋆ ✧・゚

Jisung'un ağzından;

Hastaneye yatışımın ikinci günüydü. Minho hep yanımdaydı. Odada olmasa bile, bir şekilde kapının önünde, bir sesleniş uzağımda olduğunu biliyordum.

Lisedeyken bana aşık olduğunu söylemişti.

Düşünmeden edemiyordum şimdi. 19 yaşında, yanımda Pilwon varken gördüğüm kemoterapiden sonra liseye dair neredeyse hiçbir şey hatırlamıyordum.

Ne bir arkadaş, ne bir anı... Hafızam silinmiş gibiydi sanki. Hiç tanıdık gelmiyordu bana Minho. Ama o beni tanıyordu.

Sözcüklerinden, söylediklerinden anlayabiliyordum bunu artık.

Ve yıllar öncesini çok net hatırlıyordu, sanki hiç unutmak istememiş gibiydi anılarımızı.

İster istemez, onu her gördüğümde iç çekiyordum artık. Onu üzmek istemiyordum, benim yüzümden kimsenin üzülmesini görmek istemiyordum.

Ama iyileşmek istemiyordum hala. Fikrimi değiştirememişti. Zaman geçtikçe daha şiddetli bastırıyor, onu daha şiddetli reddetmek zorunda kalıyordum.

Ve her seferinde daha çok yükseltiyordu sesini; susması için ona bağırmayı arzulayacağım kadar.

O gün öğleden sonra serumlarımı çıkartmak için geldi. Hep böyleydi, yüzünde bir tebessümle odaya girer, öfkeyle çıkardı.

Bana olan umudunu, inancını hiç kaybetmedi.

"Tünaydın Jisung." Dedi neşeyle. Kucağında birkaç CD kutusu vardı. "Film izlemek ister misin?"

Merakla kucağında tuttuğu kutuların kapağına baktım, ne olduğunu anlamaya çalışırcasına.

Gülümseyerek geldi, kucağındaki kutuları önüme serdi. "Önceden aşk filmlerinden hoşlanırdın." Dedi buruk bir gülümsemeyle. "Ama belki zevkin değişmiştir diye güzel bulduklarımı getirdim."

"Hala aşk filmlerinden hoşlanıyorum." Dedim çekinerek. Ardından kutuların arasında, önceden izleyip çok hoşuma giden bir filmi seçtim. "Bunu izleyelim mi?"

"Daha önce izledin mi?"

"Hı-hm, Pilwon'la..." Sesim kesildi, cümlenin devamını getiremedim.

Aslında güzel bir aşk filmiydi ama bana Pilwon'u hatırlatması beni kahretmişti.

Minho'nun ağzından;

Jisung'u üzmek istemiyordum. Bu yüzden şimdiye kadar ona eşi, evliliği hakkında hiçbir şey sormamıştım.

Bugün, ilk defa dudaklarından başka birisinin ismi döküldü. Boş bulunmuştu, bu belliydi. Ama ismi söylemesiyle yüzünün düşmesi, resmen nefesinin sıkışması bir oldu.

Ah, Pilwon mudur nedir... Canını yakmış olmalıydı.

Aklına gelmiş, canını sıkmışken belki... Biraz üzerine gitmeliydim. Sonunda onun hakkında bir şeyler öğrenebilirdim.

CD kutularını biraz kenara ittirip yarım şekilde yanına oturdum. "Pilwon mu?"

"..."

"Eşin... Adı bu mu?"

Jisung başı öne eğik bir şekilde aşağı yukarı salladı.

Göremiyordum ama gözlerinin dolu olduğunu nefes alıp verişinin değişmesinden anlamıştım.

Eline doğru uzandım, ama çekti. Korkuyor muydu, benimle bir temasta bulunmak mı istemiyordu emin değildim. Ama elini çekmesi benim de gerilmeme sebep oldu.

"Üzgünüm..." Dedim fısıldayarak.

Deli oluyordum. Aynı ona davrandığım gibi onun da bana dürüst olmasını istiyordum ama duvarları öylesine sertti ki her seferinde başımı vurup duruyordum resmen, başımın ağrısı hiç kesilmiyordu.

"Sorun değil..." Diye karşılık verdi.

"Dokunmamdan rahatsız oluyorsan, bir daha denemeyeceğim."

Yine başını aşağı yukarı salladı; bu cevaplardan bir bok anlayamıyor, gittikçe geriliyordum.

Daha fazlasını öğrenmeliydim.

"Jisung..." Dedim yine fısıldayarak. "İki gündür buradasın ama arayan soran olmadı. Telefonunu da evde bıraktığını söylemiştin, endişelenmemiş midir?"

"İş gezisinden dönmemiştir."

"Ona... Ulaşmamı ister misin?"

"Hayır!" Bir anda kafasını kaldırdı, büyük gözlerini üzerime dikti. "Hayır, burada mı? Geldi mi? Lütfen alma içeri yalvarırım!"

Jisung karşımda titreyerek kıvranmaya başladığında kaşlarım çatıldı. Ne olduğunu anlayamsam da karşımdaki kıvranışı canımı yakmıştı.

Hayır, hiç iyi anıları yoktu.

"Gelmedi Jisung. Gelse de söz seni saklayacağım. Ona söylemeyeceğim, olur mu?"

Burnunu çekerek başını aşağı yukarı salladı. "Alma onu."

"Pekala, almayacağım. Ama nedenini bana söyler misin?"

Jisung başını öne eğdi, derin bir sessizliğe gömüldü.

"Sana yardım etmeye çalışıyorum..." Derken bir daha elimi uzattım, bu sefer kaçmadı. Hala titrese de, elimin altında terden buz gibi olmuş cılız parmaklarını hissedebiliyordum.

"Hadi anlat Jisung..." Dedim son kez şansımı deneyerek.

"Altı yıl boyunca... Onunla evli kalmıştık ve çok mutluyduk. Sonra beni aldatmaya başladı, geçen hafta..."

Geçen hafta... Aldatmaya başladı... Siktir, eğer daha fazlası varsa lütfen devam etme diye geçirdim içimden.

Ama devam etti.

"Ona söyleyemedim. Tüm çağrılarımı görmezden geldi, beni oyaladı. Hasta olduğumu söyleyemedim..." Burnunu çektikten sonra devam etti. "Montunla eve döndüğüm gün... Üstümde bir yabancının montu, parmağımda yüzüğüm yokken sabahın köründe eve geldiğimi gördü..."

"Eve geldi mi?"

"Geldi... Sonra... Kötü şeyler düşündü... Aldattığımı sandı..."

"Lütfen sana kötü bir şey yaptığını söyleme..."

Daha lafımı bitirmeden Jisung gözyaşlarını bırakıp omzumda hüngür hüngür ağlamaya başladığında başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü.

"Canını mı yaktı Jisung?!"

Gözyaşlarını omzuma sürterek başını aşağı yukarı salladı.

"Nereye vurdu?"

"Vurma-vurmadı..."

Tişörtümün göğüslerini sıkarken ağlaması şiddetlendiğinde sıktığım yumruklarımla sarıldım ona. Bir süre ağladı. Baya uzun bir süre, omzumda hıçkıra hıçkıra ağladı...

Toparlandığında yalnızca bir şey döküldü dudaklarından. "Sen de onun gibi sevdiğini söyleyip kırmayacaksın beni, değil mi Minho?"

"Hayır, hayır Jisung hayır. Sakın böyle bir şey düşünme. Ben senin için her şeyi yapacağım. Söz veriyorum sana, ne istersen..."

"Onu terk ettim. Eve döndüğünde mektubumu bulacak."

"Eğer buraya gelmeye kalkarsa engelleyeceğim onu."

Başını sallayarak onayladı. Ardından konuyu değiştirmek istercesine yatağın üstündeki rastgele bir cdye uzandı. "Bunu izleyelim mi?"

"Olur..."

Şimdilik ona ayak uydurdum. Canını yakmamak için cam üstünde yürüyormuşum gibi hareket ediyordum.

Ama film bittiğinde onu ikna edecektim artık, ikna olmak zorundaydı.

Sevgilerle, Han Jisung | Minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin