tüm bunların sorumlusu oydu

213 54 41
                                    


⋆。˚ ❀ * ࿐ ࿔ ˚:⋆ ✧・゚

Yazar ağzından;

Pilwon haftalar sonra eve döndü.

Saf Jisung'un bunu anlaması çok uzun sürmüştü ama iş gezisi bahanesi ile gittiği yerde defalarca kez farklı insanlarla aldatılmış, Pilwon kısa bir süreliğine döndüğündeyse onun tarafından tecavüze uğramıştı.

Pilwon öfkeliydi.

O gün evden çıkarken Jisung'un onu aldatmasına öfkeliydi. Öyle ya da değil, kendi yaptığı yanlışları düşünmemişti bile.

Eve dönmemiş, sapkın hayatına kaldığı yerden devam etmişti.

Elbette herkes gibi o da sıkılmış, sonunda evine dönmüştü.

Jisung... Gidecek hiçbir yeri, konuşacak kimseyi yoktu o oğlanın. Nereye gitmişti ki?

O geceden kalma kan bile kuruyup zemine yapışmıştı. Temizlenmemişti.

Jisung'un hiçbir eşyası alınmamıştı evden, telefonu bile şarjı bitmiş olmasına rağmen hala mutfak tezgahının üzerinde duruyordu.

Ama haftalar geçiyordu o olayın üzerinden.

Kısa bir süre sonra tezgahın üstündeki mektubu buldu. Okurken ciğeri sökülüyormuş gibi bir ağrı hissetti, kabaran öfkesinin yanında. (6. Bölüm)

Jisung onu terk edemezdi ki!

Öfkeden gözleri dönmüştü. Ortalığa saldırıyordu. Hiçbir şey yokmuş gibi, bir de mektupta onu aldatmadığını söylüyordu.

Sonunda bir bardak su içmek için mutfak dolabını açtı. Rafa uzandığında, elinin altına gelen etiketsiz ilaçlar neydi öyle?

Kafasını kaldırıp ilaç şişesini eline aldığında başından vurulmuşa döndü. Üstünde isim yazmasa da Pilwon bu ilaçları tanıyordu. Yıllar öncesinde, Jisung'un kullandığı kanser ilaçlarıydı bunlar...

Minho'nun ağzından;

Hastanenin bahçesindeki bankta Chan ile beraber oturuyorduk. Dakikalar oluyordu buluşalı ama ikimiz de ağzımızı açıp bir kelime bile edememiştik. Ameliyatın üzerinden iki gün geçmişti, aynı bu iki günde hiç konuşmadığımız gibi...

Cebinden çıkarttığı sigarayı uzattı, başımla reddettiğimde kendisi bir tane yaktı.

Birkaç nefesten sonra sonunda konuşmaya karar verdi. "Yıllık iznin bitmek üzere. Ne yapacaksın?"

"Dönmeyeceğim."

Başıyla onayladı. Normalde olsa bağırıp çağırır, aptallık ettiğimi söylerdi ama o bile alışmıştı bana. Zorlamanın hiçbir şeye fayda etmeyeceğini biliyordu.

Elini omzuma koydu. "Toparlan artık Minho, dünyanın sonunda değilsin."

"Aslında..." Dedim parmaklarımla oynayarak. "...eğer dünyanın sonunda bir uçurum olsaydı ve şimdi orada olsaydım bir dakika düşünmeden atlardım."

"Bunu yaparsan hiçbirimiz seni affetmeyiz."

"Ben de kendimi affetmem be Chan, ama konumuz o değil." Derken buruk bir şekilde gülümsemiştim.

O esnada hastanenin bahçesine bir adam girdi. Telaşlı görünüyordu, sağa sola bakınıyordu.

Umursamadım, içeri girerken arkasından bile bakmadım.

Ama sonra kafama bir şeyler dank etti. Bir kere fotoğrafını gördüğüm, birkaç kez yaşattığı berbat olayları dinlediğim adamdı bu. Pilwon, bu adam Pilwon'du.

Öfkeyle arkasından fırladığımda Chan önce şaşırdı ama o da arkamdan koştu.

Lobide adamı kolundan yakaladım, kendime doğru çektim. Yüzünde hem telaşlı hem de şaşkın bir ifade vardı.

"Pilwon Pittman." Dedim sert bir sesle.

Daha da şaşırmıştı. "Siz?" Diye sordu.

"Sikeyim, cidden osun." Dediğimde adamın kolunu bıraktım, çıldırmak üzere bir kahkaha patlattım. "Ne yüzle geldin buraya orospu çocuğu?!"

Hastanenin ortasında bağırmamın üzerine Chan beni kolumdan tutup geriye çekmiş, adamdan uzaklaştırmaya çalışmıştı ama başarısız oldu.

Pilwon az buçuk anlamıştı ne olduğunu. "Sen..." Dedi o da aydınlanarak. "Jisung'u tanıyorsun, değil mi? Nerede o? Ne oldu ona?"

Sesi titriyor, gözleri doluyordu karşımda.

"Defol git buradan Pilwon, bir daha da sakın buraya geri dönme!"

"Burada mı hala?"

"Senin-"

Tam bağırarak adamın üzerine saldıracakken bu sefer etrafımı çoktan sarmış olan personeller tarafından tutuldum. "Hocam sakin olun" lar havada uçuştu.

Pilwon ise dizlerinin üzerine çökecekmiş gibiydi. Sonunda gözyaşlarını bıraktı. "Jisung nerede?" Diye sordu.

Hala çılgınlar gibi tepinip beni tutanlardan kurtulmaya, bir tane yumruk atmaya çalışıyordum ama başarısız oldum.

Bir de karşımda utanmadan ağlıyordu ya, gözlerini oymamak için kendimi zor tutuyordum.

Jisung'un ölmek istemesinin sebebi oydu.

Ben yaşatmaya çalışırken her seferinde çarptığım sert duvar oydu.

Ben Jisung'u sevmeye çalışırken, onun sevgiye olan inancını kaybettiren oydu.

Hayır, tüm bunların sorumlusu ben değildim. Tüm bunların sorumlusu oydu.

"Öldü mü?" Diye sordu sonunda.

Herkes durdu, ben dahil. Kilitlenmiştim. Derin derin nefes alıp gözlerimden ateşler çıkarken kilitlenmiştim Pilwon'un gözlerine.

Hafifçe fısıldadım.

"Öldü."

Sevgilerle, Han Jisung | Minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin